Pratiği olmayan teorik bilginin ne kadar akla ve kalbe uygun olsa da benim için fazla bir değeri yoktur. Uygulanmayacak veya uygulanması mümkün olmayan bilgiyi taşımanın da gerekli olduğunu düşünmüyorum. Buna rağmen hafızamız o kadar gereksiz ve yersiz bilgilerle işgal edilmiş durumda ki bazen doğruyu seçmemize bile nerdeyse engel olacak pozisyona düşebiliyoruz.
Ben bilgili birisi değilim. Yazılarımı okuyan kardeşlerimizden çoklarını iyi biliyorum ki, benim bildiklerim onların bilgilerinin yanında akşam çerezi bile olmaz. (Sanıyorum) Eflatun gibi ‘’Benim başkalarından akıllı olmamın sebebi hiçbir şey bilmediğimi bilmiş olmamdır’’ gibi egoyu ustaca gizlemeyi başaran bir anlayışım yok Allah’a şükür. Gerçekten bilmediğimi biliyorum. Eskilerin kullandığı dikdörtgen cep aynası büyüklüğündeki telefonun gördüğü işleve akıl erdiremeyen insanın bilgisinden ne olur Allah aşkına. Benim gibi bir insan yapmış olmasına rağmen hayret etmekten kendimi alamıyorken.
Türkiyedeki kitap okuma yüzdeliği açısından orta düzeyde bir okuyucu olduğumu söyleyebilirim.
Ancak 35 yaşına gelince kendimi bir sorgulayayım istedim. ‘’Bugüne kadar okuduklarından topluma bir katkın, bir faydan oldu mu?’’ Hayır. Nefsime: ‘’peki diyorum okuduklarından ne kadarını pratiğe döküp kendin faydalandın?’’ Tatmin edici bir cevabı yok. Bu kez: ‘’ Peki öyleyse ,bugüne kadar neden okuma ihtiyacı duydun’’ diye sordum. Öyle ya, kitap okumamış olmanın eksiklik olmayacağı bir ülkede, neden bu kadar emek harcadım sorusunun cevabını da vermeli değil miyim? Nefsime, ‘’sorularıma kaçamak cevaplar veriyorsun; hiç değilse kendine dürüst ol ‘’diye sıkıştırınca ağzındaki baklayı çıkardı ve bilinçaltım gerçeği itiraf etti.: Başkaları çok kitap okuyor desinler diye okudum.
Bu o kadar da kolay olmadı. Bilinçaltımın bu niyetini ispat etmek için belki binlerce hatırayı kanıt olarak kullanmak zorunda kaldım. Yani egomu tatmin etmek için bu kadar enerji, bu kadar zaman harcamışım. Çevremdeki insanlardan kulağıma gelenler hedefime(!) ulaştığımı söylüyor(!)
Şimdilerde kendi kendime diyorum ki, sana hem yuh hem de aferin. Sırf ‘’desinler’ ’diye harcadığın zamana yazık ettiğin için yuh. 35 yaşından sonra kendim için okumak gerektiğini öğrettiğin ve bu alışkanlığın kalıcı olmasını sağladığın için aferin.
‘’Desinler’’ den (anlık olduğu için duyunca kabarıyorsunuz ya!) kırık dökük yakaladığım ve düşünmeye değer bilgi dışında elde avuçta bir şey kalmamış .Onları da hayatımda uygulamışım veya birileriyle paylaşmışım da onun için kalıcı olmuş.
Şu anda bildiklerim kendim için okuduklarım ve hayatımda uygulayabildiklerimden ibarettir. Onun için baştan söylediğim gibi pratiği olmayan bilgi hem öğretici değil hem de kalıcı değilmiş.
Okuma alışkanlığınız varsa, önden ‘’niçin okuyacağım?’’ sorusunu sorarsanız(öbür aleme göre dünyanın değerinin matematiksel olarak sıfır olduğunu söylemem biliyorum ki gereksiz) nefsiniz tarafından aldatılma tehlikesinin asgariye ineceğini tecrübi bilgiyle garanti edebilirim.
Ne mi okuyorum? Benim alt yapım eğitim ve eğitimden ayrı düşünmediğim psikoloji okuyunca, ister istemez felsefeye de giriyorsunuz. Tasavvuf kaynaklı eserleri de severim. Onlarda duygusal değerlerimi hatta zaman zaman kendimi buluyorum.
Meğer ne çok şeyler öğrenmişim değil mi?(!!!) Eee!..Bana aferin yok mu?(!) Selamlar.