Bir zamanlar Konya’da at arabası ile insanlar için toplu olarak yolcu taşımacılığı yaygın bir hizmet idi. Genellikle bahar aylarından başlar havalar soğuyup kış mevsimi gelinceye kadar devam ederdi. Konya'da birkaç nesil faytonculuk, at arabacılığı yapanlar var. 1920-1970 yılları arası iyi ve güzel zamanını yaşamış sonra hem yapan kalmamış hem yasaklanmış trafikten.
Türkler göçebe Orta Asya halkları soyundan gelirler ve tarih sahnesinde at yetiştirici özellikleriyle yer alırlar. Çinliler Türklerden bahsederken, 'Hayatları atlarına bağlıdır' derler. Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü Lügati't-Türk' de "At Türk'ün kanadıdır" demektedir. Batılı yazarlardan Sidonius'a göre, 'at, başka bir kavmi sadece sırtında taşır, fakat Hun kavmi at sırtında ikamet eder.' Avrupalılar Hunları 'ata yapışık kavimler' diye adlandırmışlardır. 7-10. yüzyıl Bizans kaynakları da, 'Türkler sanki at üstünde doğmuşlardır, yerde yürümesini bilmezler' demektedir. Türklerde ölen kişiler atıyla birlikte gömülmüştür.
İbn Battûta Kırım'da halkın dört tekerlekli at, öküz ve deve ile çekilen bir araba kullandığını bildirmektedir. İbn İyâs ise arabanın Osmanlı Türkçesi'nden Arapçaya geçtiğini, deve, at, öküz gibi hayvanlar tarafından çekilen tahtadan yapılmış tekerlekli bir vasıta olduğunu yazmaktadır. Diğer önemli bir konu da araba kelimesinin Türkçe' den diğer dillere geçmiş olmasıdır. Mesela, Ruslar "arba" demişlerdir. (https://www.fikriyat.com/kultur-sanat/2018/06/22/turklerde-atli-araba-kulturu)
At arabası bir zamanlar bireysel olarak kullanılan bağa, bahçeye ve köye gitme amaçlı ulaşım aracı idi. Şehir içinde ambarlara gelen eşyaları dükkanlara ve depolara transfer amaçlı yük taşımacılığı yapılırdı. 1950’li yıllardan itibaren bazı semtler arasında dolmuş olarak kullandılar.
Hatırladığım kadarıyla havaların iyi ve yağışsız olduğu Nisan- Ekim ayları arasında Sedirler semti ile Mevlâna arası, Araplar ile Fenni Fırın arası, Eski Garaj ile Türbe, Eski Garaj-Evdireşe/Yayla Pınar ve Sedirler-Muhacir pazarı gibi hatlarda dolmuş olarak 8-10 kişinin taşındığı bir sistem içinde indi-bindi yaparak çalıştılar.
Konya halkı Araplar, Sedirler, Karaciğan, Uluırmak ve Topraklık gibi mahallelerden Meram, Harmancık, Sille ve o zaman çayır çimen arazi olan Parsana'ya at arabası kiralanır ve kalabalık şekilde pikniğe gidilirdi. Hıdırellez zamanı da yine at arabası ile pikniğe ve gezmeye gidilirdi. Pazar günleri muhacir pazarından Türbe, Şeker Tekke, Uluırmak, Sedirler ve Araplar tarafına dolmuş yapılırdı
Bu hatlarda püfür püfür havadar bir ortamda ve şakır şakır nal sesleri arasında süslü koşum takımları ile 1950-80 yılları arasında yaygın biçimde hizmet verdiler. Plaka ve ehliyet mecburiyeti vardı. Çocukken bende bindim ama ücret kaç kuruş veya lira hatırlamıyorum. Sosyal medyada mesafeye göre 25, 50 kuruş veya 1 lira şeklinde yorumlar yapıldı. İnip binmek için her iki kenarlarında üzengiye benzeyen ayak basma yerleri vardı. At koşum takımı ve mavi boncuk süslemeleri ile alınlık ve at gözlüğü, küçük ziller gibi aksesuarları da hatırlatalım.
Bu arabalar Antalya arabası olarak bilinir ve imalatı Konya ve ilçelerinde de yapılır idi. 1968'lerde Konyalı tabiriyle pırpır marka olarak Arçelikler çıkınca aynı hatlarda bir süre ikisi birden çalıştılar. Bu işi yapanlar Aslanlı Kışla, Dolav, Uluırmak, Araplar, Sedirler, Karaciğan, Keçeciler, Kovanağzı taraflarında kerpiçten bahçeli, hayatlı ve ahırlı evlerde oturan kimseler idi, arabacılık ve faytonculuk yapardı. At arabalarının da trafik sürücü belgesi ve plaka sistemi vardı, 1970’lerin sonlarında yolcu taşımacılık işinden men edildiler. Bir süre odun, kömür ve eşya nakliye işinde kullanıldılar. Yük taşımacılığı ile birlikte bir sürede Meram Eski yoldaki Türkiye Kömür İşletmesine ait kömür tevzi/dağıtım müdürlüğünden kömür alanlara hizmet verdiler.
Eş zamanlı olarak şimdi her ikisi de kaldırılmış olan Konya belediyesi BESO tamirhane işletmesi karşısındaki Mahrukatçılar sanayisindeki işyerlerinden evlere satın alınan odun ve kömürlerin taşınmasını yapan araçlar olarak hizmete devam ettiler. At arabası sürücüleri arabanın ön dingilindeki direksiyon dingilini 90 derece açıyla çevirip hızlı bir manevra ile bir dokunuşta arabayı yana devirip yükünü işyeri veya ev önüne boşaltıverirdi. Aynı çabuklukla tekrar at arabası kasasını doğrultur ve yoluna devam ederdi.
At arabası mahalleden mahalleye ev taşıma işlerinde de kullanılırdı. Evin yükü o zamanlar mütevazi ölçekte 12 takım yastık, yer minderi, halı, güğüm-bardak, mutfak eşyası, varsa ufak tefek sedir/divan sehpa, teldolap vb. idi. Şimdiki gibi buzdolabı, çamaşır makinesi, tv. vb. elektronik eşyalar, hacimli ve ağır olan koltuk ve vitrin takımları gibi büyük eşyalar değildi. 1990'lı yıllara doğru at arabası ile eski garaj civarındaki otobüs firmalarına ve ambarlara gelen malzemeleri İstanbul caddesi ve Fatih çarşısı istikametindeki esnafa taşıma işleri giderek azaldı. Ayrıca hem at beslemek hem de araba koyacak ev durumları da azalmış oldu. Ahır ve yem maliyetleri eri arttığı gibi kazanç düşüklüğü de görüldü.
Konya’daki sosyal ve ekonomik hayatın gelişmesi, şehrin büyümesi ve motorize araçlarla çekip çevriliyor olması yönündeki değişimler de at arabacılığı sektörünü olumsuz etkilemiştir. Bu tür bahçeli, hayatlı, ahırlı ve at arabalı Konya evlerini azalması ve motorlu araçların ön plana geçmesi yüzünden at arabacılığı yapmak karlı bir alan olmaktan çıktı.
Trafik kısıtlamaları ve çevre kirliliğine yol açma nedeniyle ve en önemlisi de hayvan haklarının gelişmesi de bu süreci olumsuz etkiledi. At arabasına aşırı yük yüklemeler ve bakımsız kalan hayvanların düşüp yığılıp kalması da bu olumsuzluğu pekiştirdi. Bazı insafsız sürücülerin atlara kötü davranıp hırpaladığı veya kırbaca boğduğu görüntüler ile gariban hayvanların bir deri bir kemik ve halsiz vaziyetteki durumu kamuoyunu ve vicdanları rahatsız ettiği için de trafikten komple men edildiler.
İlçe ve köylerde yine ihtiyaca göre at arabası yine kullanılmakta ve imalatı devam ettirilmektedir. Ahşap karoseri ve boyama tekniği itibarıyla birçok özellik barındıran at arabası yapımında yaylı denilen makas sistemi nispeten konfor sağlamıştır. Pratik ve seyyar dolmuş tipi yolculuk ise biraz atletik davranmayı gerektirir idi, nal sesleri arasında püfür püfür çocukluk zamanı ayakları sarkıtıp Araplardan Fenni fırına kadar gitmek ise epey keyifli ve hele önde gitmek pek afilli idi.
Atlar özellikle at gözlükleri ve koşum takımları renkli boncuk ve deri işleme ile süslenir ve ziller ile özel ses çıkaracak şekilde donatılırdı. Mesela benim çocukluğumda 1968-1975 yılları arasında Araplar mahallesinde bıktık lakaplı Hüseyin Ağa at arabasını dört nala ve ayakta durarak ve fazla trafik olmayan mahalleyi nal sesleri ile çınlatarak keyfine tur atardı. Mahallede şimdiki faça beyaz şahin gibi tur atması nedeniyle bıktık senden diye anılır olmuştu.
Türbe önünde arabacılar/faytoncular kahvesi meşhurdu. Seyit Küçükbezirci üstadımın aktardığı anektoda göre 1968 yılında vefat eden merhum Konya İmam Hatip Lisesinin ilk müdürlerinden Bekir Elam mesela at sevgisi yüzünden özellikle arabacılar kahvesine giderdi. Arabacılarla sohbet eder ve atları severdi. Selçuk Eğitim’de dersler biter bitmez Bekir Hoca ile Mehmet Özkürkçüler “Arabacı Kahvesi”nde soluğu alırlar. Artık at üstüne, araba üstüne ne yârenlikler, ne yârenlikler. “Tevâtür hikâyeleri”, ardı ardına ulanan çaylar, gece yarılarına kadar. (https://www.memleket.com.tr/melali-anlamayanlara-dun-de-asina-degildik-bugun-de-25684yy.htm)
At arabası yapımı birçok Konyalı ailenin geçmişinde olan veya ailelere soyadı olan bir olgudur. Mesela Özkaymak Turizm işletmesini kuran merhum Rahim Özkaymak’ın babası faytoncu idi. 1937 yılında Konyayı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Atatürk’ü faytonu ile taşımışlardır. Merhum sultan-ül vaizin Tahir Büyükkörükçü’nün babası faytoncu idi. Konya’da faytona kupasından dolayı körük denildiğinden bu soyadı almıştır. Yine M. Ali Dişbudak ailesi soyadını at arabası teker yapımında kullanılan malzemeden almıştır. At arabası sektöründe ve de özellikle tekerleğinde en önemli malzeme "dişbudak" kerestesidir. Şemsettin Dişbudak (1905-1967), M. Ali Dişbudak (1923-2001) at arabası yapan tanınan esnafıydılar. Aile çocukları da bu alanda çalışmışlardır. Her araba yapanın kendine has lakapları vardı mesele Abdi karanti usta lakabıyla çok ünlüydü, dükkân komşuları Hasan Avcı, Hüseyin Ünal, Muzaffer Usta tanınan ustalardandı.
At arabalarının yaylı tipleri var, amortisörlü gibi yani. Faytonlarda da yaylı olan var, daha konforlu olan anlamında. Bir de türküsü var değil mi? "Yaylı geldi kapılara dayandı" ve "Tosun at yorulur da gönül yorulmaz " diye merhum Ahmet Özdemir 'den (Kör Ahmet abi) Silleli (Kör) Mehmet Karol, Mustafa Kazanova, Ramazan Koyuncu gibi sanatçılardan dinlenirse keyfine de doyum olmaz.
Günümüzde ise çiftçiliğin ağır bastığı köylerin çok azında görebildiğimiz at arabaları, teknoloji karşısında varlıklarını sürdürememişlerdir. Bazı çiftçiler ya da seyyar satıcılar tarafından az da olsa kullanılmakta olan at arabaları da teknolojiden nasibini almıştır. Özellikle eski otomobil lastiği takılarak onlar da zamana uyduklarını göstermişlerdir. At arabalarında tahta tekerlekleri dışında artık kullanılmayan bir başka özellik de üzerlerindeki resimlerdir. Bu resimler pek çok duygu ve düşünceyi ifade etmektedir. Kullanılan resimler, figürler, motifler Türk kültürünün bir parçasıdır.
Motorlu taşımacılık ve araç sektörü gelişmeden önce ve bir süre her ikisi birden ülkemizde ve Konya'da ulaşım sektöründe at arabacılığı ve faytonculuk önemli bir ekonomik faaliyet ve uğraş alanı idi. Türk sinemasında 1960-70 döneminde filme aktarılan at arabacılığı ve faytonculuğun ekonomik yönü kadar, devri tamamlanan ve kapanan iş kolu olarak insanların hangi sorunlar yaşadığı da konu olarak işlenmiştir.
Ülkemizde de at arabacılığı, zamanla kaybolan meslekler listesinin ön sıralarında yer alıyor. Bu mesleğe gönül vermiş, geleneği yaşatmak isteyenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Mesleğin son temsilcilerinden birisi de hemşehrimiz Musa Ünal. Konyalı olan ve Konya’da yaşayan Ünal 1968 yılından beri at arabası îmal ediyor. Konya’da at arabası yapan son zanâatkâr. Babası iflâs edince sanat okulundaki tahsîlini bırakmak zorunda kalan Ünal 18 yaşında arabacılık mesleğine atılıyor ve hâlen atölyesinde normal binek at arabalarıyla, süs mâhiyetinde minyatür at arabaları üretiyor.
Kendisiyle yapılan bir röportajda “Bir at arabasının yapımı 11-12 gün sürüyor. Her bir arabanın malzemesi özenle seçiliyor; artık bu malzemelerin temîni de oldukça pahalı. At arabaları dingil, şampora, kasa, tekerlek, yay, demir lastik ve janttan oluşuyor. Musa ustanın dediğine göre, büyük bir at arabasının yapımı için aralarında mutlaka bir demirci ustasının bulunduğu en az üç kişi çalışmalı.
Eskiden Konya’da üç model at arabası kullanılıyormuş: fayton, Meram yaylısı ve Antalya arabası. Antalya arabasının yaylarının üçü arkada ikisi önde bulunuyor ve tekerlekleri küçük oluyor. Meram yaylısı iki yaylı bir araba ve tekerlekleri büyük olur idi.
Bir at arabasının yapımı 11-12 gün sürüyor. Her bir arabanın malzemesi özenle seçiliyor; artık bu malzemelerin temîni de oldukça pahalı. At arabaları dingil, şampora, kasa, tekerlek, yay, demir lastik ve janttan oluşuyor. Musa ustanın dediğine göre, büyük bir at arabasının yapımı için aralarında mutlaka bir demirci ustasının bulunduğu en az üç kişi çalışmalı. Arabaların boyama işini ayrıca bir usta yapıyor. Arabanın tekerlekleri için ise dişbudak ağacının kullanılmalı. Ustaya göre, 1972-1980 yılları arasında Konya’da at arabacılığının son parlak dönemi yaşanmış. “O yıllar arası bu işten çok para kazandık.” diyor Musa Ünal ve ekliyor: “O yıllarda haftada 3 araba çıkardı tezgâhtan, ekseriyeti Doğu Anadolu’ya giderdi.” (https://www.zdergisi.istanbul/makale/musa-unal-at-arabasi-artik-bir-dekor-186)
Türk sineması at arabacılığı ve fayton konusunu birçok filmde tematik olarak işlemiştir. Bahçıvan filmi ve Umut filmi bu açıdan dikkat çekicidir. Umut filmi senaristliğini, yönetmenliğini, yapımcılığını ve başrol oyunculuğunu Yılmaz Güney'in yaptığı bir filmdir. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Tuncel Kurtiz, Osman Alyanak ve Enver Dönmez yer almaktadır. Filmde, atının araba çarpması sonucu ölmesi ve geçimini bu ata bağlamış olan meçhul bir definenin peşinden koşan faytoncunun umut öyküsü anlatılmaktadır. (https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Umut_(film,_1970)
Araba sevdası denilen bir kavrama da değinelim. Tanzimat döneminde bu özlem Mehmet Rauf’un meşhur Araba Sevdası isimli romanında dile getirilmişti. Cumhuriyet döneminde ise özellikle Türkiye’ de 1960-70’li yıllara gelindiğinde görece orta direk düzeyi ve altı insanın muradı bir araba/otomobil sahibi olabilmek idi. Yerli montaj Murat arabaları bu özleme cevap veren bir isimlendirme olarak o yüzden geliştirildi ve tutunan bir marka oldu.
Günümüzde ise at arabalarının teknoloji karşısında kaybolmaya başlaması ile birlikte araba ustalarının da işleri kaybolmuştur. Konya’da tek at arabası ustası olarak Musa Ünal, Akşehir İlçesi'nde Hüseyin Doğancı ve Afyonlu Yılmaz Baytürk buna en iyi örnektir. Günümüzde ise at arabaları çoğunlukla benzin istasyonları, dinlenme tesisleri, lokanta ve turistik yerlerde geceleri de ışıklandırılarak bir süs aracı olarak kullanılmaktadır. Yine, tekerlekleri kullanılarak oturma bankları yapılmaktadır ve antikacılardaki yerini almıştır. Bu bağlamda at arabası, fayton ve Arçeliklerin bir konsept içinde ele alınarak Türbe önü ile Alaattin tepesi arasında nostaljik özlemleri yaşamak ve turistik amaçlı olarak gezinti yapması yerel yönetimlere önerimdir.
Konya türküsü, Yaylı Geldi kapılara dayandı