Cuma namazında hutbe sonrası, imamların cemaatten yardım talep etmesi alışık olduğumuz bir durum. Hatta bu durum,cami için de cemaat içinde bir gereksinim bile.
Bu Cuma, Alaaddin Camiinde hutbe sonu imam yine aynı şekilde yardım talebinde bulundu. Yardım etmek tamam ama nereye yardım yapacağınıza şöyle bir bakmak gerek. Bu yardım talebinin çok doğru olmadığını namaz çıkışı Twitter’dan paylaştım.
Attığım mesajlar şöyleydi; Alaaddin Camiinde Hocanın hutbede Selçuk Eğitim Merkezi ve Fatih Kuran Kursuna yardım istemesi çok yanlış, Selçuk Eğitim Merkezi devletin kuruluşu ne diye cemaatten yardım istenir ki. Orada vaiz ve müftüler yetişiyor, bu işler yardımla olmaz.
Bu mesajdan bir saat sonra Konya Valimiz A.Nezih Doğan aradı ve samimi bir tonla; Bizim bir Kuran kursumuz var sizden yardım istiyoruz” dedi. Bende “Tabiî ki eğer Konya’nın geri kalmış bölgelerinde yapılıyorsa, veya kenar mahallelerde ise ya da yardım yapılması gereken şehirlerde ise hay hay. Ancak 30 yıldır faaliyette olup, önemli isimlerin yönettiği bir yer ise bunu doğru bulmuyorum” dedim.
Sonra Selçuk Eğitim Merkezinden, Selçuklu Müftülüğünden ve Diyanet-Sen’den arkadaşlar sitemle neden böyle bir mesaj attığımı kendilerini sıkıntıya soktuğumu, bazı eksikleri olduğunu, bunları gidermekte zorlandıklarını, yardımında bu amaçla izin alınarak toplandığını söylediler.
Selçuk Eğitim Merkezi, İstanbul Haseki Eğitim merkeziyle birlikte en önemli, üst düzey din adamı (müftü-vaiz) yetiştiren bir kurum. Burada eğitim almak için önce devlet memuru olmak sonra o zor imtihanı geçmek gerekiyor.Bu kurumda yetişen kişiler Türkiye’nin dört bir tarafında, imamlar, vaizler ve kuran kursu hocalarından sorumlu oluyorlar. Yani idari anlamda bakarsanız Polislerden sorumlu Emniyet Müdürleri gibi. İş anlamında bakarsanız dinle ilgili her konuda o şehrin söz söylemeye en yetkin kişisi.
Şimdi böyle bir kurumun lojmanında eksiklik varsa ya da bilgisayarları zor çalışıyor veya herhangi bir eksikliği varsa bunu cami cemaatinden değil, direk sorumlu olduğu kuruluştan beklemeli. Benim tüm itirazım bu. Kurumsal düşüncede zirveyi zorlarken, işletmecilikte köylü kalmamak gerek.
Açıkçası bu eksiklerden Diyanetin haberi yoksa, problem burada, eğitim merkezinde demektir. Ankara’nın bilgisi var ancak ihtiyaçları karşılamıyorsa o zaman hep beraber bu konuyu Diyanetten sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a iletelim. Kendisi bu görevlerde hem de Konya’da bulunmuş biri olarak en iyi çözümü kesinlikle bulacaktır.
Zira Türkiye bir dönüşüm yaşarken, bundan din adamları ve din eğitimi alanları yok sayacak değiliz ya. Bu günlerde Konya’da belediyelerin devam eden 500 milyon TL’lik yatırımı var. Sema, kongre, spor merkezleri, kadın, yaşlı evleri ve bir çok diğer işler. Biz, refah seviyesi artan, yaşam konforu zirveyi zorlayan bir ülke olurken, ahlaki değerleri gerileyen bir topluma mı bu hizmetleri sunacağız.
O zaman din adamları ve eğitimcileri en çok değere layık olan kişiler olmalılar. Bunu da kamu, diğer pek çok alana yaptığı fiziki yatırımlar gibi din alanına da aynı şekilde yatırım yaparak göstermelidir. Tam da burada Türkiye’de Müftülerin değerini artırmak, en azından emniyet müdürü düzeyine gelsin isterken, işin muhatapları senden bunu beklemezdik demezler mi? Desinler, biz onları, kendilerinden daha çok düşünüp önemsemeye devam edeceğiz. Söylemeye çekindikleri işleri de gücümüzün yettiğince dillendirmeye çalışacağız.
Neyse biz, Türkiye’nin bölgesel güç olmasına bir de din adamları üzerinden atıf yapalım o zaman. Türkiye’nin en büyük avantajı, din algısına mezhepsel yaklaşımın olmamasıdır. Sahih din öğretisine sahip hocalarımıza, yakın zamanda sadece Türkiye’de değil yakın coğrafya da da ciddi ihtiyaç duyacağız.“Müslümanlar kardeştir” ifadesini en iyi bizim din adamlarımız anlar ve anlatır.
Onun için biz, iyi fıkıh, iyi tefsir bilen kişileri böyle kurumlara iyi yönetici olur diye görevlendirmeyelim. Onlara başka alanlarda zaten ihtiyacımız var.