BİR SENE SONRA 15 TEMMUZ

Ahmed Daldiken

Geçtiğimiz günlerde lise arkadaşlarımızla geceler boyu biraraya gelip hem hasret giderdik hem de kendimizce geçirdiğimiz süreçleri yorumladık. Zira en son 15 Temmuzdan önce bir araya gelmiştik. Neler neler konuşulmadı ki? 15 Temmuz Darbe ve işgal girişimi, FETÖ Davaları, PKK ve DEAŞ ile mücadele, Aydoğan Aydın Paşa’nın şehid olması, Denizli Cumhuriyet Savcısı  Mustafa Alper’in geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetmesi, Fethi Sekin…

     O muhabbet ortamları sırasında fark ettik. Hepsi farklı farklı zamanlarda yaşandığında pek farkına varılamıyor belki, fakat şöyle arkamıza yaslanıp geçmişi tefekkür ettiğimizde olayların ne kadar ciddi olduğunu fark ediyoruz. Bizim yaşadığımız olayların sadece birinin bir kısmını ortalama bir Avrupa ülkesi yaşasaydı şayet çoktan vatandaşları ülkeyi terk etmişlerdi. Örnek vermek gerekirse birkaç DAEŞ saldırısı sonucu Fransa’da ilan edilen ve şimdilerde beşinci kez uzatılacak olan OHAL’den bahsedebiliriz. Unutmadan söylemekte yarar var. Bu süreçte ayrıca bir de geleceğine yatırım yapıp referandum yaptı bu koca ülke.

    Yavaş Yavaş konumuza girelim o halde. Bugün 15 Temmuz. Ve biz bugünü hamdolsun ki göğsümüzü gere gere anacağız. Zamanında dedelerimizin ya da babalarımızın yaşadığı gibi istemeyerek ve utanarak değil. (Tabii anacağız demişken ClupInferno’da Demokrasi Partisine gidip sabaha kadar şişe dibi görmeyi ya da X Belediyenin getirdiği Şenliklerde sabahlara kadar Mustafa Ceceli dinleyip coşmayı kastetmiyoruz)

   Dualarımızla, Ezgilerimizle, Şiirlerimizle, Selâlarımızla…

   Ve bu süreç sonunda kimilerine muhabbetimiz kimilerine ise kinimiz artacak elbette.

    Meselâ, olayı öğrendikten sonra muhabbetimin arttığı bir kişiden bahsedeceğim sizlere.

Türk Tarih Kurumumuzun Başkan Yardımcımız Ahmet Belada, 15 Temmuz akşamının daha henüz olayların yeni yeni başladığı zamanlarında evinden ayrılıyor. Ve yanında ne telefon ne kimlik bulunmuyor. Daha sonra olaylar ciddiye biniyor Meclis Bombalanıyor, F-16’lar halka bomba atıyor, asker silahına davranıyor. (Yanlış hatırlamıyorsam o saatlerde Genelkurmay önünde bulunuyor Ahmet Hoca) Gecenin iyice ısındığı ve şehid haberlerini yoğun bir şekilde aldığımız saatlerde Ahmet Hoca ve kızı kollarına ‘bize bir şey olursa teşhis edilebilelim’ diye düşünerek kimlik numaraları ve bir iletişim numarası yazıp gecenin sıcaklığının derinliklerine ilerliyorlar. O anki kafa yapımızla düşündüğümüzde bu ölüme gitmektir ve birçok şeyden vazgeçmektir. Bu kendinden geçmektir, fedakarlıktır…

    Az önce anlattığım sadece bir olay, belki bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz fedakarlıkların yanında küçük bir olay. Ve bu fedakarlıkları yapanlar başta olmak üzere devletin ve hükümetin bu necip millete bir borcu vardır. Bu borç ne para ne de makamla ödenebilecek bir borç zira “idam” talepleri karşılıksız kalan 15 Temmuz Fatih’i bu millet en azından mevcut hukuki mücadelenin biran önce tamamlanmasını ve hak edenlerin hak ettikleri cezaları almalarını istiyor. Üzerlerinde “hero/kahraman” yazılı tişörtlerle hâkim karşısında şımaranları gördükçe bu milletin canı sıkılıyor. Güzelce tıraşlarını olup gömleklerine uygun kravat ile kemerlerine uygun ayakkabılarıyla grantuvalethakim karşısına çıkan darbecileri gördükçe bu milletin sabrı taşıyor.

Evet bugün 15 Temmuz’un ilk sene-i devriyesi. Gönül isterdi ki o gece vatan müdafaasıyla birlikte birçok kişin canını ortaya koyma sebebi olan ümmetin umudu, milletin Reisi Recep Tayyip Erdoğan çıksın meydana ve “ Ey Halkım size şurada bomba atan pilota devletimiz şu cezayı verdi, Adil Öksüz ele geçirildi ve şu cezayı verildi. Akın Öztürk’e ise şöyle bir karar verildi müsterih olunuz..!” Böyle ansaydık keşke 15 Temmuz’u… Belki biraz içimiz soğurdu.

                                                                      X XXXXXX

       Cumhurbaşkanlığı 15 Temmuz Afişindeki ince mesajı fark ettik mi ? Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan ’15 Temmuz Destanı’ başlıklı afişte birkaç asker teslim olmuş vaziyette ellerini başlarına koyuyor ve halk Türk bayrakları sallıyor. Tabi biranda twitterda Cumhurbaşkanlığına karşı –belki olayın için yüzünü bilmeden kısmen haklı diyebileceğimiz- tepkiler yükseldi.

       Meğer Cumhurbaşkanlığı hazırlanan o afişteki askerleri özenle seçmiş. O askerler Irak’ta yaralanan ABD askerleri. Ve resme dikkatli bakıldığında askerlerin üzerlerindeki üniformaların TSK üniforması olmadığı aşikar oluyor. Yani Cumhurbaşkanlığı diyor ki çok ince mesajında:

       “Biz sizi biliyoruz her ne kadar o gece Türk Silahlı Kuvvetlerimizdeki kendinize biat etmiş çocuklarınızı kullanmış olsanız da o üniformalar ve üniformaların içindeki bedenler size aittir. O darbe sizin eseriniz !”

       Yazıma son verirken geçtiğimiz günlerde gazetem Yeni Haber’de yayımlanan 15 Temmuz’un yiğitlerinden Binbaşı Barış Dedebağı’nın “Darbecileri Öldürmedik diye hata mı yaptık ?” yazısını okumanızı öneririm. 15 Temmuz’un yıldönümünde son söz olsun :

                                “Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe!”

                                  “Ya Devletim Baş Olsun, Ya da Kuzgunlar Leş Yesin”