Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 2013 yılında verdiği ‘’Ben dindar olmayı bu ülkenin ortak paydası olarak görmüyorum. Dindar değilim diyor bazıları. Bunun yerine insanların ortak paydası ile ilgili bir arayışa girmek lazım ki bu ahlak anlayışıdır. Ateistin de, Budist’in de, Hristiyan’ında, Müslümanın da bir ahlak telakkisi vardır bu evrensel bir temel oluşturur’’ diyen röportajı şimdilerde sosyal medyada dolaşımda.
Milli Eğitim Bakanını her ortamda savunan birisi olarak söyleyelim, şayet röportajı yapan gazeteci dürüst bir aktarımda bulunmuşsa, Ziya Selçuk’un, dini referansları kullandığı halde dindarlığı dışlayıcı tavrından ne demek istediği çok net olarak anlaşılmıyor. Çünkü düşünce kendi içinde bile sağlıklı görünmüyor. Hem dindarlığı ortak payda olarak görmeyeceksiniz; hem de ahlak için değişik dinlerin anlayışından evrensel bir ahlak çıkaracaksınız?..
Laik olarak kalıp dinlerden evrensel bir ahlak nasıl çıkacak? Madem laiksiniz, paradigmanız neden dinleri kullanıyor; ya da dindarlığı ölçü olmaktan çıkaracağınıza göre nasıl bir ölçü veya ölçüler kullanacaksınız?
Çünkü saydığınız dinlerin ortak paydalarından bir ahlak çıkaralım mı demek istiyorsunuz diye de soramıyoruz; her dinin müntesibini de kendi bünyesinde dindar saymak zorunda kalacağımız için.
Sayın bakanın, dinler arası diyalogdan bahsetmediğini biliyoruz ama ortak ahlak diye bir ahlakın olmadığını ve olamayacağını yıllardır yapılan felsefi tartışmalardan bildiğini de biliyoruz; felsefi düşünce sistemindeki donanımından dolayı.
Tıpkı medeniyet tasavvurundaki müb(p)hem, muğlak, geçmiş ve gelecek bağlantısına yeterli özeni göstermeyen, tarihi hem kabul, hem reddediyor gibi duran ifadelerine benzeyen ahlak anlayışını da anlaşılır bulmuyoruz ne yazık ki.
Evet… Ortak bir ahlak yoktur. Evrensel ahlak vardır ve kaynağı kendisi gibi evrensel olan Kur’andır.
Hırsızlığın her toplumda suç muamelesi gördüğü doğrudur ama, Çin’li hırsızlığı devletten korktuğu için yapmaz; Müslüman Allah’tan korktuğu için. Aradaki nitelik farkı nicelik açısından ortak gibi görünen bir davranışı birisi(Kur’an) evrenselleştirirken öbürü kişiselleştirir. Kişi (yönetenler)kendi aklına uygun bir hırsızlık tanımıyla hırsızlığı suç olmaktan çıkarabilir, fakat Kur’an’ın yasakladığı hırsızlığa kimsenin dokunma yetkisi ve gücü yoktur.
Kur’an’ın bütünlüğüne inanmış bir Müslümanın, pratikte Kur’an’la örtüşmeyen bazı davranışlarını gerekçe göstererek onu dindar sıfatından soyutlayamayız. Bakanın yanılgısı bu ayrıntıdan kaynaklanmış olabilir mi bilmiyoruz.
‘’Ortak paydamız ahlaktır’’ tespitiyle yetinseydi, röportajı daha geniş bir çerçevede okuma şansımız olabilirdi ama dindarlığı nominal değerde bırakınca bu şansı kullanamıyoruz maalesef.
Sayın bakanın dine mesafeli duruşu, elbette sistemin Batı’dan ithal ettiği ve özellikle dini eser ve davranışlar üzerine saldığı karasineklerin bir sonucudur. Bunu anlıyoruz ama zaten dinden(özelde İslam’dan) evrensel bir ahlak anlayışına (Türkiye’deki laiklik yorumunun kısırlığı nedeniyle )geçit verilmeyeceği için dindar insanlardan uzaklaşayım derken, dinlerin ortaklığından evrensel ahlak aramak gibi nötr beyanların verimsizliği de ortada. Yani sayın bakanın, dindarlığı ve evrensel ahlak anlayışını yeniden değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu kabullenecek olgunlukta gördüğümüzü ifade ederek Peygamberimizin (S.A.V.)’’din güzel ahlaktır’’ evrensel sözüyle kapatalım. Selamlar.