15 Temmuz 2016...
O akşam TİMAV’da genel başkanımız, koordinatör hocalarımız, genel müdürümüz ve proje yürütücüleri ile İLHAM’ın yeni dönem istişare toplantısını icra ediyorduk. Toplantı esnasında bir anda birkaç kişinin telefonuna bir haber düştü; İstanbul Boğaz Köprüsü’nün askerler tarafından trafiğe kapatıldığına dair. Saat 22.00 – 22.30 civarıydı.
Öncelikle anlamaya çalıştık, bu durumun sebebi ne olabilir diye. Darbe olma durumu belki de herkesin aklına gelen ilk şeydi; dillendirmek dahi insana ağır geliyordu. Birkaç telefon görüşmesi sonrasında anladık ki bu bir kalkışma, bir darbe girişimi…
Vakıftan herkes birer cengaver gibi çıktı, karşımıza biri çıksa indirebilirdik.
O güne dair unutamadığım şeylerden biri; vakıftan çıkarken kapıda durduk, herkese şöyle bir baktım. Orada bulunan herkes, darbe gerçekleşecek olsa, bir ya da birkaç görevinden dolayı içeri alınabilecek kişilerdi.
Kapıdan çıktık ve tekrar dönüp baktım; belki de bu insanlar bir daha bir araya gelemeyebilir, hiçbiri bir daha birbirini göremeyebilir diye geçirdim içimden. Bir yandan da içimde acayip bir duygu; haykırmak istiyorum avazım çıktığı kadar: Başaramayacaksınız!
Bu duygularla aracıma bindim, sıcak bir yaz gecesi olmasına rağmen sokaklarda in cin top oynuyordu, anlaşılan acı haber tez duyulmuştu.
O an elime silah verseler, bu kalkışmaya sebep olan herkesi alnının ortasından vuracak kıvamdaydım. Nereye gitsem; teşkilata mı, eve mi diye düşünürken ailem aradı ve önce eve gitmenin daha uygun olacağını düşündüm. Belki de o an sokakta sadece benim aracım vardı, bu durum karşısında da şaşkındım.
Eve gittiğimde ailem de televizyondan durumun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Boğaz köprüsünde olan durumu anlamak için oraya giden insanlara askerler tarafından, havadan ve karadan ateş açıldığını duyduğumuz anda bu işte başka işler olduğunu anladık. Bizim Mehmetçiğimiz halkına sıkmazdı çünkü.
Artık dayanamayıp Müslümanın silahıyla silahlanıp teşkilata gitmek üzere evden çıkarken ailem bir şey diyecek gibi oldu, sözlerini kesip “Vatan söz konusuysa ben evde duramam” dedim ve çıktım.
Gittiğimde henüz kimse yoktu, sonra il teşkilatına gittik. Yolda giderken bazı araçları görünce de sevindim. Saat 11.00 civarı sokaktayız. Herkesin aklında deli sorular, ama kimse kimseye soramıyor, konuşamıyor: Reisten haber alınamıyor, Başbakanımız ve Bakanlarımızla ilgili bilgi yok. Genel Kurmay Başkanı, MİT Başkanı nerede? Neler oluyor, kimin eli kimin cebinde?
Yarım saat içerisinde teşkilatta yüzlerce insan toplandı. Sonra Reisten haber alır almaz, milyonlar sokağa döküldü. Öyle ki; daha önceki darbelerde ses çıkaramayan nenelerimizi, dedelerimizi gördük. “O zaman sustuk, ömür boyu vicdan azabı çektik, şimdi ne olursa olsun evde duramadık” deyip yola çıkmışlardı.
Korkup evlerinden çıkmayanları, gidip bir yerlere saklananları da unutmaz bu millet. Bu yola kefenini giyip çıkan bir adamın arkasında cesurca yürüyen insanlar olmalı ancak.
*********************
Gelelim bir yıl sonrasına…
Vatan hainleri yargılanıyor, pişkin pişkin “HERO” yani Türkçe “KAHRAMAN” yazılı tişörtle hakim karşısına çıkıyor. Aklı sıra meydan okuyor. Vatan hainlerini, davalara, neden hainlere özel yazılı tulumla çıkarmıyoruz?
Kendilerini kahraman zanneden güruhu asmazsak, o gece vatanı uğruna kahramanlık sergileyen 249 şehidimizin kemikleri sızlar. Bu vatana sevdalı gönüller yıkılır, hepimizin hakkı kalır.
Bir kalkışmanın yıl dönümü…
Hiçbir ülkede başarılamayan bir muzafferiyetin yıl dönümü…
Topunun gelip Osmanlı tokadı yiyerek döndükleri bir günün yıl dönümü…
Hep birlikte destan yazdığımız bir günün yıl dönümü…
Bu yıl dönümünde şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa, milletimize nice muzafferiyetler diliyorum.