Görünen o ki bu dünyada bize dört başı mamur ve “mutlak” bir rahat yok, zaten imtihan da bunu gerekli kılıyor. Hoş, rahatlık nedir ve kime göre doğrusudur, ne kadarı makbuldür onu da net olarak çizemiyoruz. Çok paranın, çok konforun, çok gücün de arzu edilen refaha ve rahata kavuşturmadığı bir gerçek. Geriye bir gönül bir de iyilik kalıyor. İnanıyorsan bir de öte dünyanın cenneti.
Dönelim serlevhaya; bu coğrafyada kavga da bitmeyecek savaş da, kıtlık da olacak hastalık da, doğal afet de olacak doğal olmayan da… Hâl böyle iken bize düşen ne tarafta hangi niyetle duracağımızı bilmek bir de “iyi” olabilmek.
İyinin yanında yer almanın ederini iyilikle ölçebileceğimizi unutmasak yeter belki de. Fırsatçılık yapmak, kendinden başkasını düşünememek, punduna dek getirip voliyi vurmak, hakkıyla yetinmeyip hep daha fazlasını kazanmaya çalışmak, öteki ne olursa olsun benim gemim yürüsün demek… Uzatıp gideriz bunu da maksat hâsıl olmuştur kanımca; bunlar iyi değil kardeşim. Üçe alıp ona satmak, piyasayı yükseltmek, tartıda hile yapmak ve tüm bunlara ticaret demek iyilik değil beyim…
Oysa bizi iyilik kurtaracak değil miydi? Zerre miktarı iyiliğin mükâfatını göreceğiz prensibine inanan insanlar olarak iyiliğin esasında bir insanlık sanatı olduğunu da idrak ediyoruz. Her iyiliğin bir fenalığı, bir kötülüğü silebilme gücü olduğunu da hatırımızdan çıkarmıyoruz. Zerre miktarınca bir ölçü varsa iyiliğin hacmi ve büyüklüğü ile de ikinci planda ilgileniyoruz. Bu bakımdan ne kadar ya da nasıl yapıldığından değil yapılıp yapılmadığından mesul olduğumuzu ilke olarak benimsiyoruz.
İnsanoğlu, dünya hayatına başladığından beri zıt kutupların kavgasıyla meşgul oluyor. Doğru ve yanlış, savaş ve barış, hak ve batıl, iyi ve kötü… Bin bir türlü musibet, savaş, afet, hastalık, kıtlık, yokluk gibi olağanüstü vakıalarla karşılaşan insan tüm bu süreçleri zorlukla atlatmış ve yenileri ile karşılaşmış. Yaşanılan bunca olaydan sonra insanın elinde övünebileceği ve hatırlayınca mutlu hissettiği şey hep iyilik olmuş.
İyiliğin unutulmamak ve gönülde yer etmek gibi bir özelliği var. İyiliği balık bilmezse yaradan bilir diyen de benim ecdadım. Üç kuruş kazanmak için insanı aldatmaya çalışmak tam da bu iyiliğin tersine bir durum. Hani iyi kazanacaksa dedemin yaptığı gibi satarken bir şeyi önce hak ne ise tart üzerine ihsan kabilinden bir avuç daha koy ve hakkını da helal et.
İyilik mi arıyorsun çevrende olan bitene, ülkede yaşananlara, dünya insanlarına, konuya komşuya, evladına akrabana bir bak, irfan gözüyle bak. Bulursun yapacak bir şey küçük de olsa bir iyiliğin dokunsun.