Kadife gibi
Yumuşacık bir akşam indi
Şu güzel şehrin üstüne
Haziran çiçekleri
Usulca salıverdiler kokularını
Parklarda huzur veren çimler
Dört bir yanda güller, karahindibalar
Ve cismen tanıdığım kır çiçekleri
Baskın kokularıyla
İğdeler ve hanımeliler
Bu asude akşamın teninde kokuyorlar
Sokak lambaları yeni yandı
Müezzinler akşam ezanını okuyorlar
Yumuşacık bir akşam indi
Şu güzel şehrin üstüne
Haziran çiçekleri
Usulca salıverdiler kokularını
Parklarda huzur veren çimler
Dört bir yanda güller, karahindibalar
Ve cismen tanıdığım kır çiçekleri
Baskın kokularıyla
İğdeler ve hanımeliler
Bu asude akşamın teninde kokuyorlar
Sokak lambaları yeni yandı
Müezzinler akşam ezanını okuyorlar
Evlerine dönüyor insanlar
Üstlerinde günün yorgunluğu
Ağır adımlarla bu sükunete sığınmış,
Haziran kaldırımlarda yürüyorlar
Çağın cüretlendirdiği
Bisikletli kızlar geçiyor yanımdan
Otomobillerden taşan
Açık saçık şarkılar bile sevimli bu akşam
Çimlerin üstüne bir genç çift oturmuş
Kuşların diliyle bir şeyler konuşurken
Ceylanların gözleriyle bakışıyorlar
Akşama huzur, hazirana çiçek
Şu çift de birbirine çok yakışıyorlar
Üstlerinde günün yorgunluğu
Ağır adımlarla bu sükunete sığınmış,
Haziran kaldırımlarda yürüyorlar
Çağın cüretlendirdiği
Bisikletli kızlar geçiyor yanımdan
Otomobillerden taşan
Açık saçık şarkılar bile sevimli bu akşam
Çimlerin üstüne bir genç çift oturmuş
Kuşların diliyle bir şeyler konuşurken
Ceylanların gözleriyle bakışıyorlar
Akşama huzur, hazirana çiçek
Şu çift de birbirine çok yakışıyorlar
Günün son ışıkları karanlığa dönerken
İlk yıldızlar beliriyor
Dupduru gökyüzünde
Geç kalmış birkaç kuş geçiyor
Birer karaltı gibi başımın üstünden
Teker teker yanıyor evlerin ışıkları
Birkaç pencereden
Kadınlar bakınıyor sokağa
Geç kalanlar olmuş belli ki
Onlarda bile bir iyimserlik var
Bir huzur, bir dinginlik
Özgür bir ülke, sakin bir şehir
İşte budur diyorum içimden, zenginlik
İlk yıldızlar beliriyor
Dupduru gökyüzünde
Geç kalmış birkaç kuş geçiyor
Birer karaltı gibi başımın üstünden
Teker teker yanıyor evlerin ışıkları
Birkaç pencereden
Kadınlar bakınıyor sokağa
Geç kalanlar olmuş belli ki
Onlarda bile bir iyimserlik var
Bir huzur, bir dinginlik
Özgür bir ülke, sakin bir şehir
İşte budur diyorum içimden, zenginlik
Hayat bazen dinginleşir. Huzurlu bir zaman, çölde karşılaşılan bir serap gibi, bin türlü çileyle, dertle örülü şu modern hayatların üstünü, şefkatli ellerden dökülen bir şal gibi örtüverir. İşte böyle bir zaman dilimi de geçtiğimiz günlerde benim karşıma çıkıverdi. Bir ikindi sonrası, bir akşama doğru sokulurken, önce yüzüme yumuşacık bir hava dokunuverdi. Hayır bilerek yazdım, rüzgâr değildi, gerçekten havaydı. Yumuşacık, kadife gibi içime işleyen hava... Yol kenarında incecik uzayıp giden parkın parkurunda akülü arabamla ilerliyordum, Haziran bütün güzelliğiyle güle, çiçeğe, ağaca, dala, yaprağa yansımış insanların üstüne sükûnet yağdırıyordu. Parkın parkurunda yürüyüş yapan yaşlısı genci, bisikletle dolaşan kızı oğlanı bilmem farkında mıydı bu güzelliğin. Ya da şu çimlerde oturan çift ne kadar hissediyordu bu harikuladeliği? Yoldan geçen otomobillerden taşan gürültüye sebep olanların, telaşla bir yerlere yetişmeye çalışanların ise bir yapraklık bile nasipleri yoktu bu huzurlu Haziran akşamından.
Gülten Akın’ın; Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya dizeleri düştü aklıma bir an. Ama bozmadım moralimi. Çünkü yaşamak istiyordum bu güzelliği içime çeke çeke. Bütün olan bitenleri, gönlüme güzelliğin diliyle tercüme edip, olumsuzlukları yabancı bir dilde bıraktım. Anlamak, anlatmak istemedim çirkinliği. Güzeldi bugün benim mahallem, caddem, sokağım... Eve gitmek istemiyordum. Bir kameriyeye sokulup, seyrettim etrafı. Kuşların dilini insanlara atfettim, güllerin kokusunu havaya sürdüm, yaprakların kıpırtısını gönüllere yerleştirdim ve Haziran saatleri kalbimin sayfalarına şiir diye yazdım.
Gün yavaş yavaş tükeniyordu. Kuşlar yuvalarına doğru uçuyor, güllerin rengine batan güneşin kızıllığı karışıyor, sokak lambaları bir bir yanıyordu. Parkurda yürüyüş yapanlar, bisikletli kızlar oğlanlar evlerine yönelmiş gidiyorlardı. O çimlerde oturan çift de önümden geçip gittiler ve parkın bitişindeki yolda ayrıldılar. Hiçbir şey canımı sıkamazdı bu akşam. Ne ayrılıklar ne dünyanın amansız mihneti... sokak lambalarından sonra yoldan geçen araçların farlarını da fark etmeye başladım. Sanki far ışıklarından bir ray oluşmuş, insanlar mutluluğun diyarına seyahat ediyorlardı. Tam o anda müezzinler akşam ezanını okumaya başladı. Huzurun kaynağını fark edip, alemlerin Rabbi olan Allah’a şükrettim, hamdettim.
Keşke dedim bu güzelliği bu huzuru bütün insanlar duyabilseydi, keşke bu huzuru bütün insanlar hak etse ve dünyanın bütün zamanları bu şekilde akabilseydi. Keşke dedim, insanlık olarak hırsın, kavganın, savaşın peşinde koşmak yerine, şu sükunetin temini için çalışıp çabalasaydık. Hayır bu yazıyı, o akşamın hatırına olumsuz bitirmeyeceğim.
Ve gökyüzüne baktım, ilk yıldızlar belirmiş göz kırpıyorlardı bana... Hayat güzel be...
Sevgiyle kalın.