“Bu sorunun cevabını vermek çok basit, tabi ki hayır” diyebilirsiniz belki.
“Niye darbe olsun canım, orada ABD konsolosluğu mu var da darbe olsun” diye klasik bir yaklaşımla da savuşturabilirsiniz bu soruyu.
Ama ülke yönetimlerinin artık klasik siyasi paradigmalar etrafında dönmediğini, çok uluslu şirketler ve onlardan gücünü alan derin yapıların kitleleri harekete geçirerek çeşitli algılarla iktidarları elinde bulundurduğunu düşününce, bu soru “evet olabilir” cevabıyla karşılık buluyor.
Kendisi de çok uluslu şirketler zincirinin patronu olan Donald Trump’ın ABD Başkanlığı’na aday olduğu süreçte dünya gündemi adeta iğdiş edildi.
ABD medyası başta olmak üzere algı pazarının güçlü satıcıları, Trump’ın başkan olmaması için elinden geleni yaptı. Bu operasyonun arkasında çok uluslu şirketlerle birlikte, pentagon ve dolayısıyla Hillary Clinton’u görmemek elbette saftiriklik olur.
ABD’nin derin yapısı, stratejik gelecek projeksiyonunu uygulayacak bir başkan bekliyordu. Trump’ın başkan olması adeta bütün planları suya düşürdü. Derin yapının içinden gelen Clinton dururken, siyasi tecrübesi olmayan Trump’ın başkan seçilmesi tüm planları bozdu.
Daha seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz, ABD seçimlerinde Rus istihbaratının manipülasyon yaptığı haberleri gündeme atıldı. Yıpratma politikalarının başlangıcı olan bu olay, meşruiyet tartışmalarının gündeme gelmesi açısından son derece önemli.
Pentagon ve derin yapının adeta ameliyat masasında istenmeyen doktor muamelesi yaptığı Trump, silah ve petrol lobisi adına bazı çalışmalar yürütse de, derin yapının geneli tarafından istenmeyen adam haline geldi.
Trump’ın, üzerine gelen yumrukları savuşturmak adına yakın zamanda Körfez ülkeleriyle yaptığı yüzlerce milyar dolarlık silah anlaşması da işe yaramadı. Kuzey Kore, Kuzey Suriye, Kuzey Irak gibi bölgelerde silah ve petrol lobilerinin hanesine skor yazdıracak politikalar yürütülse de derin yapı bundan tatmin olmuş gibi görünmüyor.
Derin yapı savaş istiyor.
Trump ise savaşacak gibi yapıyor ama savaşmıyor. Pentagon’un emellerini bir türlü gerçekleştirmiyor.
İstediğini bir türlü alamayan Pentagon ve derin yapı, Trump’ın etrafındaki isimleri şantaj yoluyla ya istifaya zorluyor ya da itibarsızlaştırarak görevden alınmalarına sebep oluyor.
Derin Amerika, Trump’ın etrafını tek tek boşaltarak onu istifaya zorluyor.
Rusya soruşturması nedeniyle ilk olarak Ulusal Güvenlik Danışmanı Micheal Flynn'in istifası ile çalkalanan Beyaz Saray’da, son olarak da Trump'ın seçim kampanyasında görev alan ve seçimlerin kazanılmasında büyük etkisinin olduğu iddia edilen baş stratejist Steve Bannon’la yollar ayrıldı. Beyaz Saray eski Sözcüsü Sean Spicer'in de görevden alınmasıyla, Trump’ın yanında şimdilik sadece Başkan Yardımcısı Mike Pence kaldı.
Trump’ın baş stratejisti Steve Bannon görevinden ayrılırken çok kritik bir cümle kurdu. Bannon, “Trump’ın başkanlığı artık sona ermiştir” diyerek gitti. Bu cümle aslında, Trump ve Pence’nin Cumhuriyet’çiler ve derin Amerika tarafından esir alındığını ortaya koyuyor.
ABD borsasındaki olumsuz tablonun devam etmesi ve medyada, yeni bir “Black Friday” yaşanacağı algısı oluşturulmasıyla bu beklenti daha da derinleşiyor. Bu tablo, etliye sütlüye karışmayan diğer şirket patronlarını da muhalefet bloğuna çekiyor.
Dünya’yı kendi ameliyat masası gibi gören derin Amerika, bu ameliyatları sekteye uğratan doktorun işine son verecekmiş gibi davranıyor.
Donald Trump’ın başkanlığı fiilen sona ermiş görünüyor. Yakın zamanda resmen görevden el çek(tirilir)se şaşırmam!