Bir önceki yazımızın ana temasını oluşturan düzen;
düğüm ve kravat üçlemesinin açtığı yoldan yürü
meye devam ediyoruz;
Giyinmek, tıpkı beslenmek, barınmak, korunmak gibi temel bir ihtiyaç. Ancak, bugün nasıl ihtiyacımız olan temel besinleri almak ve hayatiyetimizi devam ettirebilmek için beslenmiyorsak, sadece yaradılıştan gelen utanma duygumuzun bir gereği olarak da örtünmüyor ve giyinmiyoruz artık.
Moda çağında insan niçin giyinir sorusuna verilebilecek cevap sayısı oldukça fazla…
Giyinmeyi;
-Kültürel formların bir yansıması olarak,
-Kapitalizmin ve tüketim kültürünün motorize gücü olarak,
-Toplumsal statüyü belirleyen ve üst bir sınıfa aidiyet duygusu sağlayan bir sembol olarak, insanın kendini ifade tarzı ve bir çeşit iletişim şekli olarak, tanımlamak ve bu tanımları çoğaltmak mümkün.
Netice itibarı ile hepsinin de ortak vurgusu sosyal bir varlık olarak insanın, sınırları ve kuralları belirlenmiş bir sistem, bir düzen içinde yaşadığı ve özgürlüğünün de sınırları ve kuralları tayin edenler tarafından belirlendiği gerçeğidir. Moda kavramı (Latince Modus) sınırlanamaz anlamına gelse de, bu gerçek değişmeyen kadim bir gerçektir. Bu bakımdan bir önceki yazımızda bahsi geçen düzen düğüm ve kravat metaforu, seçimlerle işleyen bir kimliklendirme ve toplumsallaşma süreci olduğu iddia edilen, ancak güncel olanın büyüsüne kapılan insana seçimin ne’liği hususunda düşünme ve analiz etme fırsatı tanımayan ve deterministik seçimlerin alanı olarak tezahür eden moda ile aynı zeminde buluşmakta ve birebir örtüşmektedir. Gerçekten de moda, düzenin düğümleri içinde tanımlanması gittikçe zorlaşan ve kimliksizleşen, Gustave Le Bon’un ifadesi ile, toplum içinde şuuru, uyuyan bir insanın şuuruna benzeyen insan varlığının yeniden tanımlanmasını sağlayan önemli bir toplumsal araç, önemli bir dönüştürücüdür.
Tek tek bireyler ve total olarak toplum, şuursal anlamda uykudaysa düzenin düğümleri sağlam ve demokrasi de kesinti siz ve sağlıklı bir şekilde işliyor demektir. Böylesi bir uyku halinde demokratik, demokratik olduğu kadar da aynı zamanda deterministik seçimlerdir aslında hayatın sınırlarını belirleyen. Ancak hemen belirtmeliyiz ki, bu deterministik seçimler insana acı değil, haz veren seçimlerdir.
Başdöndürücü, ışıltılı bir AVM dünyasında yapılacak giyim tercihleri KM’lerce öteden belirlenmiş ve moda misyonerlerince zaten pazarlanmış ve dikte ettirilmiştir. Belirlenmiş, seçilmiş olanın dışında bir tercih şansı olmadığı gibi, olmuş olması halinde de toplumsallıktan uzak, asosyal bir varlık olarak hayatın kıyısına atılmanız ve ötekileştirilmeniz muhakkaktır.
Düzene uyum esastır. Kravat ve düğüm ise korkuların panzehiri ve hayata uyumun göstergesi. Seçilmiş güzel bir takım elbise ve kravatla, buyurun bir dünyalının doğum gününe,,,
Happy bırthday To You……
İyi ki geldik bu renkli ve ışıltılı dünyaya, geldiğimiz yer ne sıkıcıydı be birader, der gibi..
Dünyalılaşan toplumsallardan kısa bir diyalog;
Lauren : Şu erkek mi?
Rosanne :Bence erkek.
Barbara :hayır kadın.
Evelyn :Bence kadın.
Lauren :Ellerine baksanıza bunlar erkek elleri
Ruth :Androjen gibi görünüyor.
Lauren :midem bulanıyor
Rahmetli Ömer Lütfi Mete, bir konuşmasında moda şeytandır , demişti.
Düzen ,düğüm ve kravat üçlemesinin açtığı yol, ahiretten kurtuluşun sene-i devriyesinin, doğum gün-lerinin kutlandığı Moda sokağına çıkıyor.
Peki moda sokağı nereye çıkıyor, bilen var mı?