Yaşamak zaten bir savaştır, bir karşı duruş, bir karardır inatla. Nöbet mevziinde uyumaya gör! Hem canın tehlikeye girer hem cananın. Kısa dönem askerliğimin uzun cümlelerinden biriydi bu. Tetikte olacaksın yoksa zaten hedeftesin. Yurt olarak yaşadığın bu coğrafyayı seçtiğinden beri açık gizli, içeride dışarıda, örgütlü Ordulu her türlü yapının stratejik hedefindesin.
Gizli Dünya Devleti, oyunlarını oynamaya, yenilerini hazırlamaya devam ediyor. Bitmemiş ve bitmeyecek bir savaşın içindeyiz. Mücadele hâlâ sürüyor derinlerde bir yerlerde. Çağın gereği ve şartlarına göre yeni savaşlar, görülmemiş saldırılar, bilinmedik silahlar vakti zamanı gelince sürülüyor sahaya. İki bin yirmili yılların dijital savaş arenasına sokulan virüs belası bu pencereden bakılmaya ihtiyaç duyuyor.
Şimdi ben bunu böyle söyleyince “her olanı da onlar planlamış olamaz” ya da “sendeki bu paranoya ne diyenler” olmuyor değil. Lakin olanlara bakınca durumun aslında çok daha vahim olduğunu anlamak gerekiyor. Evet, mesela; kimse neden silah tüccarı diye bir meslek olduğunu, neden ilaç firmalarının tıbba yön verebildiklerini, herkes barıştan bahsederken terörün bu kadar hüküm sürdüğünü, zenginin daha zengin fakirin bunu sormaya hakkı bile olmadığını çözemedi.
Saati kurmak gibi bir şey bu, tüm pay ve payda durumunda olanları belirli bir sahaya çekip müsabakayı başlatmak gibi ya da sinema filminde rolleri gelince sahneye çıkarmak gibi. Kafese konulan hayvanlar artık o dar alanda yaşamak ve kendilerine tanınan imkân kadar hayat sürmek durumunda kalırlar. Bu kadarla kalmıyor zaten, kafese ait olmayan diğerleri de salıveriliyor içeriye. Aslanla ceylan, tazıyla tavşan hep aynı sınırlar içinde.
Dünyanın her coğrafyasına ayrı bir plan program yapmak yerine zaman zaman tüm dünyayı etkileyecek değişimler, belli sebeplere bağlı olarak devam ediyor. İşin beni ilgilendiren tarafını görmek asıl mevzuu… Nedenlerini alt alta yazabilirim bu oyunun lakin şunu yeniden hatırlamak gerekiyor; Oynanan tüm oyunlar benim üzerimden planlanıyor. Bu topraklar üzerinden tasarlanıyor. “benim” üzerimden derken yekpare bütün bir coğrafyayı kastediyorum. Elbette Türkiye bu coğrafyanın kalbi, damarları ve kökleridir. Bu yüzden plan ve tezgâh nihayetinde zayıf, biçare ezik ve suskun bir Anadolu hedefine dayanır.
Kurulumu ve kullanımı kolay örgütler, ergonomik iktidarlar, yerli iş birlikçiler bahsini ettiğimiz büyük oyunun piyonları olarak satranç tahtasının ilgili yerlerine konuşlanmış durumda. Dün olduğu gibi şimdi de ateş çemberi içindeyiz, durduğumuz an devrileceğiz. Sürekli dengede durmak hep tetikte olmak elzemdir.
Tetikte olmak elzem de kime ve nasıl olacak kestirmek zorlaşıyor git gide. Kim kimin kuyruğunda, kim hangi tezgâhın dümeninde ayırt etmek zor. Çözdükçe zorlaşan bir labirent bulmaca gibi yaşananlar. Biliyorum dün de aynı zihniyet beni yıkıp yok etmenin peşindeydi bugün onların nesilleri sürdürüyor oyunu. Lakin oyunun kuralları çok değişti, kaygan bir zeminde bulanık suların dibini görmeden ayakta kalmaya çabalıyoruz.
Algılarımız tahminlerimiz devasa bir orduyla bombalanıyor. Sezgilerimize, köklerimizden gelen şüphe ve tedbirli hallerimize ne çok ihtiyacımız var…