Dinin özünden olmayıp halkın örfünden kaynaklanan ve asırlarca Müslüman toplumlarda uygulanan “Üç Aylar ve Kandil Geceleri” geleneği vardır. Bu konuyla ilgili doğrular da, yanlışlar da mevcuttur. Kitap ve Sahih Sünnete uyan doğrular başımızın tacı ama uydurma ve bidat uygulamalar da dinimizin düşmanıdır.
“Üç aylar ve Kandil Geceleri” ve bunların tarihî arka planı ile ilgili eleştirel bir yaklaşımla, doğrusunu araştırmak için söze başladığınız zaman “dine zam yapan cahil sofular” birden alevleniyor, gözleri yerinden fırlıyor, uydurma rivayetleri gündeme getirerek sizi “Hadis düşmanı” ilan etmeye kalkıyorlar. Hiç laftan da anlamıyorlar.
Allah’ın ve Rasûlü’nün ortaya koyduğu sahih senetlerle ve fiilî mütevatir olarak Asr-ı Sadetten beri uygulanan ibadet şekilleri vardır. Bunlardan farz ve vacip olan ibadetlerin vakti ve şekli bellidir, ona göre ifa edilir. Farz namazlardan önce veya sonra kıldığımız ve “sünnet” olarak adlandırılan bir kısım nafilelerin yanında, zamanı ve miktarı tayin edilmemiş, kişinin tercihine bırakılmış nafileler de -kerahet vakitleri dışında- istenildiği kadar kılınır. Bu konuda bir anlaşmazlık söz konusu değildir. Bunların dışında özel gün ve gecelere has bir ibadet şekli yoktur. “Vardır” diyenler, yalan ve uydurma haberlere dayanarak bu kuru iddialarını sürdürenlerdir. Hâlbuki dinimizi dolu dolu yaşamak için Sahih Hadisler bize fazlasıyla yeter.
Fakat bir takım zayıf ve uydurma rivayetlerden yola çıkarak zaman içerisinde, Peygamberimizden üç-dört yüz yıl sonra ortaya çıkmış olan gün ve gecelerle ilgili ibadetler ise fakihlerle mutasavvıflar arasında hep problem olmuştur. Polemiğe meydan vermemek için TDV İslam Ansiklopedisinden alıntılar yaparak işi uzmanına havale ediyorum:
“Özellikle tasavvufî eserlerde yer alan, Hz. Peygamber’in Regaib gecesinde ana rahmine düştüğü, Recep ayının ilk perşembe günü oruç tutup gecesinde Regaib namazı adıyla bir namaz kılmanın sevap olduğu ve bu gecenin birçok faziletinin bulunduğu yönündeki rivayetlerin asılsız olduğu hadis âlimlerince belirtilmiştir. İbnü’l-Cevzî, Regaib orucu ve namazıyla ilgili hadisin Nûreddin Ali b. Abdullah b. Hüseyin b. Cehdam (ö. 414/1024) tarafından uydurulduğunu ve hadisin başka hiçbir kaynakta geçmediğini belirtir. (Cevzi, el-Mevżûʿât, II, 47). Regaib gecesiyle ilgili özel ibadet ve kutlamalar hicri IV. yüzyılda yani Peygamberimizden dört yüz yıl sonra ortaya çıkmış olup bu gecenin ilk defa kandil olarak kutlanmasına Kudüs’te hicri 448 (m.1056), Bağdat’ta h. 480 (m.1087) yılında başlanmış, Gazzâlî de bütün Kudüs halkının bu geceyi ihya ettiğini söylemiştir. (İḥyâʾ, I, 203). Ebû Tâlib el-Mekkî gibi bazı mutasavvıflar Regaib gecesinden söz etmeyip Receb ayının ilk gecesini ihya etmenin müstehap olduğunu belirtseler de (Ḳūtü’l-ḳulûb, I, 121) bu geceyle ilgili rivayetlerin çok zayıf ya da uydurma olduğu hadis âlimlerince tesbit edilmiştir.” (TDV İslam Ans. C.34, s.535).
“İslâm âlimlerinin büyük bir kısmı Hz. Peygamber, sahabe ve tabiin dönemlerinde Regaib kandilinin bilinmediğini, kandil geceleri kutlanmasının diğer dinlerin tesiriyle ortaya çıktığını, dolayısıyla bu gecede özel bir ibadet yapmanın dinde yeni ibadet ihdası anlamına geleceğini, Resûl-i Ekrem tarafından genel olarak bid‘atların yasaklanmasının yanı sıra (Buhârî, Sulḥ, 5) cuma günü ve gecesi özel bir ibadet yapılmasının da yasaklandığını (Müslim, Sıyâm, 147, 148), bu sebeple Regaib günü ve gecesinde muayyen ibadetler yapmanın dinen sakıncalı olduğunu belirtmiştir.” (İsl. Ans. c.34, s.536)
“Müslüman toplumlar tarafından farklı şekillerde algılanan beş kandil gecesinden Regaib ile Berat’ın kutsallığı kesin olmadığı gibi bu gecelerde ifa edilecek ibadetler hakkında kaynaklarda sahih bilgilere rastlanmamıştır… Müslümanların cuma ve bayramlar dışında bazı gün ve gecelerde dinî-tarihî olayları hatırlayarak heyecanlarını tazelemeleri ve bu münasebetle bazı etkinliklerde bulunmaları doğaldır. Ancak doğruluğu sabit olmayan veya uydurulan rivayetlere dayanan bazı ibadet şekilleri tasvip edilemez. Dinî hayat süreklilik ve kararlılık isteyen zihnî ve kalbî bir yatkınlıktır. Yılın birkaç gün veya gecesinde dinî hayatı yaşayıp belli davranışları tekrarlamak dindar olmanın dünyevî ve uhrevî sonuçlarını doğurmaz. Bu açıdan bakıldığında kandiller münasebetiyle gösterilen faaliyetler, doğrudan İslâm’ın bir emir veya tavsiyesi değil çeşitli Müslüman toplumların gelenekleri konumundadır.” (TDV İsl. Ans. c.24, s.301)
İlim ehli böyle derken, cahillikte direnerek olmayanı var göstermenin, halkın örfünden olanı, dinin özündenmiş gibi göstermenin ne anlamı var?
Öyleyse Ramazana hazırlanırken sosyal medyada bu konu ile ilgili uydurma haberleri paylaşan bir sürü cahil sofunun paylaşımlarını göreceksiniz. Bu bilgi kirliliğine bulaşmadan ve meşrep taassubuna kapılmadan güvenilen hoca ve kitaplardan sahih bilgilerle ibadet hayatımızı zenginleştirelim. Bu kirli bilgiler üç ayların ilk gününde sosyal medyaya düştü bile: “Her kim, Receb’in ilk gecesinde akşamı kıldıktan sonra bir Fatiha ve İhlas ile 20 rekât namaz kılar, iki rekâtta bir selam verirse onun sevabının ne kadar büyük olduğunu biliyor musunuz? Şüphesiz Ruhu’l Emin olan Cibril onu bana bildirdi. Allahu Teâlâ onu, canı, malı, ailesi ve çocuklarını korur ve hesapsız ve azapsız bir şekilde Sıratı şimşek gibi geçer.” Bu hadisin uydurma olduğunu Hadis otoritelerinden İbn Cevzi, Mevzuat 2/123’de; Suyuti de 2/47’de açıkça zikreder.
İşte Ramazan’a hazırlanırken bidat ve hurafelere paçayı kaptırmadan, bu ilmî mütalaalar muvacehesince, doğru bildiğimiz yanlışları bir tarafa bırakarak İslam’ı sahih olarak yaşayalım. Çünkü Müslüman, inançlarını ve iddialarını Kur’an’a ve sahih Sünnete dayandırmak zorundadır. Bütün görüşler bu ölçüye vurularak değerlendirilir. Bu ana ilke ile ilgili İmam Şafi şöyle der: “Bir söz söylediğimiz vakit onu Allah’ın Kitabı ve Rasûlullah’ın Sünnetine arz ediniz. Eğer onlara uyuyorsa kabul ediniz, uymuyorsa reddediniz ve benim sözümü duvara çalınız” (İbnü’l Kayyim, İ’lamu’l Muvakıîn, 2/361).
Her geceyi Kadir, her gündüzü de Ramazanmış gibi değerlendirerek yaşamaya ve yanlışları, bidat ve hurafeleri duvara çalmaya var mısınız?