Malumunuz geçenlerde kamuda uygulanan taşeron işçiliği rejimi ile ilgili bir haber yazdım. “Bu insanlar mağdur” dedim ve inanınız ilgi müthiş oldu… Onlarca mail aldım, insanlar bana sıkıntılarını anlatıyor, kimi ocak ayının maaşını şubat ayının 12’sinde alamadıklarından yakınıyor, kimisi hastanın altını temizleyen insana 770 lira maaş verildiğinden yakınıyor. Kimisinin derdi servislerin bir türlü zamanında gelmemesi ve bir standardın oluşmaması, kimisinin derdi müdürlük yaptırılıp, uzman gibi iş beklenerek 774 liraya talim ettirilmesi. Kimisi müdürlerden muzdarip kimisi kadroluların aşağılamasından…
Yaz yaz bitme bir depo sıkıntı…
Tabi, mesela tramvay vatmanlarının, belediye otobüs şoförlerinin, çöpçülerin, karayollarında asfalt döken, belediyelerde asfalt döken insanların, hatta sosyal tesislerde müdürlük yapanların bile taşeron işçisi olduğunu da ben şahsen öğrenmiş oldum. Hemşire, ambülâns şoförü gibi konular zaten vaka-i adiye olmuş durumda…
Tamam, kabul bütün bu sorunlar çözülmeli ama bir de tabi işin bir başka boyutu var… Geçen gün cumartesi tıraş olmak için emniyetin hemen karşısındaki Hüseyin Ağabeyin yanına gittim. Sağ olsun güzelce bizi tıraş etti, bu arada sıkıntılarını anlattı; “geçen gün bir yazı yazmışsın ben de okudum, taşeron işçilerin sıkıntılarından bahsediyordun” dedi…
Sıkıntılı, neden derseniz kalfası taşeron işçisi olarak belediyeye girmiş. Kendisi mağdur, müşteri mağdur, yıllarca emek verip ustalık unvanını alacak bir insan bütün birikimini bir kenara atmış gitmiş kamuda 770 liraya adeta kamu kölesi olarak çalışmayı kabullenmiş… Bu toplumu mağdur eden bir konudur…
“Peki, maaşı nasıldı?” diye sordum, “burada en az alsa 1200 lira para alırdı, zaten kendisine çalışıyordu. ‘SSK’sı var’ dedi, iyi de burada da SSK var, yapalım, gitme dedim, dinlemedi” şeklinde yaşadıklarını anlattı.
“Belki belediyede içeri girerim, kadro alırım, diyor” diye de ekledi…
Geçen gün Selçuk Üniversitesinden değerli bir hocamla bu konuyu konuşuyorduk, Hocam, “bu toplumda eğitim açığı var ve nasıl bu açık kapanacak bilmiyorum” dedi…
İşte bütün mesele burada düğümleniyor, kamu kurumları kilitlenmiş durumda, 770 liraya çalışmak için insanlar sırada bekliyor. Her gün onlarca insan bir kamu kurumunda 770 liraya devletluların hizmetlisi olabilmek için başvuruyor.
Bazı kamu kurumlarına işe katma borsaları kurulmuş. Kimse sıkıntıları, dertleri gündeme getirmiyor. Makro sorunların arasında mikro sorunlar kaybolup gidiyor. Türkiye sosyal olarak çöküşe gidiyor. Bir insanın bugünkü koşullarda, bu pahalılıkta bu ülkede, Konya’da 770 liraya yaşaması mümkün değil.
Peki, bu insanlar nasıl yaşıyor? Ne yapıyor, nasıl ayı tamamlıyor?
Toplumun büyük bir bölümü ailesini sömürüyor, annesini babasını, kardeşini borçlandırmış, kimi anneler babalar çocuklarını sömürüyor, sıkıntılarını evlatlarına sahtekârlık yaparak çözüyor. Toplumun büyük bir bölümü bankaya borçlu… İnsanlar değerli olmanın ölçüsünü bulamıyor, usta olmak, adam olmak, koluna altın bilezik takmak deyimleri kamuya köle olmaya yenilmiş… Berber ustası olacak kalfa kendisine toplumun kamuya köle olunca daha fazla saygı duyacağını düşünüyor, usta, olmanın büyüklüğünü kavrayamıyor.
Evet, ağalar beyler, eğitimciler, öğretmenler, medyamızın değerli mensupları, siyasetimizin değerli büyükleri, kelli felli müdürler, başkanlar sizce bu toplum ile ilgili yukarıda yazdıklarım doğru değil mi? Yanlış mı düşünüyorum ben? Peki, ben yanlış düşünüyorsam lütfen beni düzeltin… Ama yanlış düşünmüyorsam, yukarıda bahsettiğim hayat bizim hayatımızsa soruyorum size; bu toplum nereye gidiyor? Bu gidişin durduğu yer neresi olur? Bu toplum kendisini değiştirmeden nasıl dünyayı değiştirecek? Kuraklık nerede kuraklık küresel ısınmada mı yoksa bizim benliğimizde, karakterimizde mi?
Lütfen bir tahlil edin, lütfen kendimizi nasıl değiştireceğiz bir kez olsun düşünün. Bilesiniz çok zamanımız yok, mümkün değil, bu arabayı bu atlar çekmez, hepimiz bu enkazın altında kalırız, benim görevim bu tespiti yazmak ve yazmak, biz daha başka ne yapabiliriz…