Başlığı gerçek bir dağ masalı mı koymalıydım acaba? Yok yok herkesin daveti kendi dağınadır. Dağlar bana hep kıyamı hatırlatır; sabaha kadar Kur’ana hürmet için ayakta bekleyen Osman Gazi gibi. Evet kıyamdadır ama ‘’kıyamet ne zaman’’ sorusundan dolayı da huzursuzdur dağlar. Bir dağ ne kadar heybetli ama huzursuz görünüyorsa, biliniz ki Allah korkusundan vadilere o kadar göz yaşı akıtıyor da biz onu nehir gibi görüyoruz. Çünkü vadiler, dağlardaki heybetin ve gururun sıfır olduğu secde alanlarıdır. O, heybetiyle secde etmenin ödülünü de, yeşile boyanarak bütün canlıları kendisine muhtaç etmekle alıyor gibi sanki.
Ölüm sessizliğine aldanmayın canlıdır dağlar. Bazen geldiği yerin ayrılığına tahammül edemediğinden, bazen de ona kavuşacak olmanın verdiği çocuksu neşeyle sevincindendir huzursuzluğu.
Bir dağın yamacında gördüğüm çoban ateşi, Hz. Musa’ya ‘’Ben alemlerin Rabbi Allah’ım’’ hitabına tanıklığı yeniliyor ve dağın karanlığını nura boğuyor gibi gelir bana. İnsanın peygamber de olsa O’nun güç ve kudret ve de gizemi karşısında acizliğinin, korkup kaçmaya yeltenmesiyle tescillendiğinin belgesidir dağlar. Ancak bir yandan korkup kaçmaya çalışırken , bir yandan ilk duyduğu o latif sesin Musa’ya verdiği huzurun devam etmesi için cevap yetiştirmeye çalışmasının da sır ortağıdır dağlar.
‘’Oku’’ emrine muhatap olmadan önce muhatabını, kendisine çekmek için yamaçlarını Mekke sokaklarından daha geniş asfalt dökülmüş gibi kolaylaştıran ve misafirinin tefekkürüne ev sahipliği yapan mekandır dağlar.
Bir kişilik mağarasına, beklenen müjdeci gelince, kanatları doğuyla batı arasını tutan Cebrail’i (A.S.) sığdıran ve iki dostu buluşturan mucizenin adıdır dağlar.
‘’Ben okuma bilmem’’ diyen kutlu Nebi’nin masum ve mazlum tedirginliğinin ‘’ey örtüsüne bürünen kalk ‘’ hitabıyla, inananlar için ‘’meydan ortaya çıkıncaya’’ kadar devam edeceğinin habercisidir dağlar.
‘’Biz Uhud Dağını severiz. O da bizi sever’’ iltifatına mazhar oluşuyla cansız olduğu halde kendisine özne muamelesi yapılan ilk varlığın adıdır dağlar.
Her insanın bir görünmez gönül dağı vardır. Şehrin gürültüsünden sıkıldığımız, gerek bilerek gerekse bilmeden yaptığımız hatalardan dolayı bunaldığımız, istemediğimiz bir olayla karşılaşıp üzüldüğümüz, kendimizi yalnız hissettiğimiz ve çaresizliğin boğazımızı sıktığı zamanlarda ilk aklımıza gelen mekanın dağlar oluşu asıl o görünmez dağımızı arıyor oluşumuzdandır. Yani herkes kendi dağını arıyor aslında.
Hiç kimsenin dağı, bir başkasının dağının mümkün değil aynısı olamaz, olmayacaktır. Herkesin dağı farklıdır ,herkesin farklı olduğu gibi. Herkes kendi gönül dağını belki birkaç kez ziyaret eder ama günlük hayatın eylemsel yoğunluğundan dolayı, ya ziyaret yaptığının farkına varmaz ya da çok azını hatırlayabilir.
Benim dağıma gelir misiniz demiştim ya. Demek ki ben davet etsem de farktan dolayı siz benim dağa gelemezsiniz. Siz de o fark için varsınız zaten, ezel ve ebed mührü belli olsun diye. Öyleyse siz kendi dağınıza iyi bakın ama batı yönünden gelen yağmur seli görünümlü sular mikropludur dikkat edin. Selamlar.