Yaratılış icabı insani hislerle donatılmış olmayı ilkten kabul ediyoruz. İnsana bahsedilmiş duygu çeşitliliği; hoşgörü, diğerkâmlık, merhamet, acıma, hüzün, özlemek ve sevmek… Uzatılacak bir liste. Bu listeden yola çıkarak bazı sevgilerin, kimi öfkelerin, kimi hasretlerin yeri ve kıymeti diğerlerine göre müstesna bir makamda bulunuyor.
Hangi sevgilere kutsiyet atfedilir? İlk aklınıza gelenlerin inançlarımızdan gelen kutsallar, insani olarak varlıklarından mutlu olduğumuz aile bireyleri, ahlaki değerlerimiz, namusumuz ve vatan sevgisi… Vatan sevgisi deyince sanırım hiçbir millet, bir avuç kara toprağın neden sevildiği konusunda farklı düşünmeyecektir. Gerçi modern çağ ve devamında teknoloji devrimi ile dünya vatandaşlığı diye başka bir tanım dillenmeye başladı, hoş onlarında sevdiği şey paranın yeri yurdu. Bu bahsi diğer…
Kara parçası; içinde barındırdığı dağ taş, dere tepe, göl deniz… Bu kadar mıdır, elbette hayır! O toprak parçasını yurt kılan büyük bir yekûn, köklü bir geçmiş, dünden gelen zengin bir miras yok mudur? O toprak parçasının memleket olması için gönül bağı kurulması icap etmez mi? Uğruna can vermeden hangi toprak parçası vatan olmuştur?
İki metre bez parçasını uğruna ölecek kadar değerli kılan şeyin üzerindeki renkler ve semboller olduğunu daha aklı ermeden öğretiyoruz çocuklara. Hatasıyla sevabıyla dünden kalan mirası sahipleniyor, bir imza olarak yurdun dört bir köşesine inşa edilmiş tarihi eserlere gözümüz gibi bakıyoruz. Tüm bunları yapmamıza sebep olan his nedir? Vatan sevgisinden başka bir izah gelmiyor aklımıza, zaten doğal olanı da bu değil midir?
Sahip olduğumuz bu vatanın bir karış toprağını kimseye vermemek gibi bir kararımız ve inancımız var. Tüm yaptıklarımız buna binaen sürgit devam ediyor. Dünya tarihinin sıfır noktasında yüzyıllar boyu onlarca medeniyet barındırmış bir kavşakta bulunuyoruz. Türk yurdu olduktan sonra burayı vatan edinmiş ve bu mührü yüzyıllar boyu vurmuş bir millet olarak verdiğimiz mücadeleyi hiç kimseye ispat etmek gibi zorunluluğumuz yok. Kurtuluş Savaşı ile verilen Millî Mücadelenin bize kazandırdığı Türkiye Cumhuriyeti’nin kıymetini, ederini, yerini kıyas da ettirmiyoruz. Hal böyle olunca neyin ve kimin yanında olduğumuzu buna göre tespit yerinde olmayacak mı?
Kanaatim odur ki yan yana olacağımız, omuz omuza vereceğimiz çizgi Anadolu’nun Türk Yurdu oluşundan itibaren bugüne gelen kalın ve net çizgi olmalı. Kişisel tercihler, ideolojik yaklaşımlar, politik görüşler bu çizginin haricinde bir maksada hizmet etmemeli.
Usul ve tarz, gidiş yolu ve iş görme biçimimiz farklı olabilir. Ve hatta beni sevmiyor bile olabilirsin kaldı ki bunun da insani olarak hoşgörü ve empati düzeyinde bırakmak yakışanı olsa gerek. Haydi sevmedin diyelim bari bana düşman kesilme, haydi düşman olacak kadar ileri gittin, kızdın diyelim, o zaman karşıma geçip hasım olma, haydi hasım olduk bari karşıma geçtiğin zaman kimin yanında durduğunu fark et. Karşımda duracaksın diye bu ülkeye düşman olanın yanında durma. Şu yan tarafta dur, bana kızdığını söyle, hatamı dile getir tamam lakin kalk ortak çizgimizin karşısında olana da kız, bağır çağır, isyan et. Beni sevmiyorsun diye bu ülkeyi sevmeyenlerle birlikte olma.