Ne hasta bekler sabahı, / Ne taze ölüyü mezar. / Ne de şeytan, bir günahı, /Seni beklediğim kadar.
Bu dört mısra içinize işliyorsa beklediğiniz biri var demektir. Ve hasretinizi tam manasıyla anlatamadığınızı düşünürken, şairler sultanı Necip Fazıl’ın bu şiiri imdadınıza yetişiverir. Özlemiyle, sabırsızlığıyla, hatta umutsuzluğuyla bir bekleyiş ancak bu kadar güzel dile getirilebilir. Bir mezar kazıldıktan sonra, henüz açılan toprağın nemi gün ışığında kurumadan misafirini alıp kapanmak ister. Şeytansa bir günahı böyle bir şehvetle bekler ancak. Ya bir aşık sevdiğini nasıl bekler? Toprağın yağmuru, dalın baharı, sılanın gurbetçiyi beklediği gibi desek yeter mi acaba?
Bir eski bir şarkı vardı “beklemeye razıyım ümidim olsun yeter” diye, beklemek çok boyutlu bir eylemdi. Kimi askere giden eşini beklerdi, kimi okumak için başka şehre giden sevdiğini, kimi de para kazanmak için gurbete giden sözlüsünü. Artık o bekleyişler yok oldu sanki. Şimdi hayat gibi, araçlar gibi, ilişkiler de hızlandı. İnsanlar otobüs yahut tramvay durağındaymış gibi biri kaçtıysa biraz sonra yenisi gelir rahatlığıyla yeni ilişkilere geçiveriyor. Oysa beklemenin bir tadı vardı. İnsanın bir değeri, sevgilinin özel bir anlamı vardı. Haksızlık etmeyelim şimdi de güzel ilişkiler, kutsal birliktelikler vardır mutlaka, ancak çoğunluğun yaşantısına baktığımız zaman, bu olumsuz manzara belirgin bir şekilde görünüyor maalesef. Artık beklemek için ümit bile yetmiyor çağdaş gönüllere.
Kays, beklemeye tahammül edemeyince çöllere vurdu kendini. Leyla’nın beldesinde, Leylasız bir gurbeti yaşadı ve bir serabın peşine düştü. Sonra aşk kendi kurallarını işletti ve onu Mecnun etti. Mecnunluk da bir rütbedir seven için. Ferhat, dağı yarıp sevdiğine kavuşmak istedi. Ama dağı delip aşmasına rağmen, insanların inadını aşmadı. Kerem yandı Aslı için. Beklemek öyle üç hecede anlatılacak bir kelime değil yani.
Bir de ömür boyu bekleyenler var ki, onlar beklediklerini kendilerine bile itiraf edemezler. Şair bir abim vardı. Sık sık telefonlaşır, birbirimize son yazdığımız şiirleri okur, şiir hakkında uzun uzun konuşurduk. Bir gün yine aradı beni, sesi çok kötü geliyordu. “Ne oldu abi kötü bir şey mi oldu? Sesin çok yorgun geliyor” dedim. “Sorma Hasan” dedi. “Otuz yıldır bir ümitle yaşıyordum. Bir yerde otururken, bir caddede yürürken, arkamdan gelecek ve bana adımla seslenecek, ben de onunla bir hayata yürüyeceğim diye bekliyordum, bugün o ümidim yok oldu” “neden?” diye bir cılız soru çıktı dudaklarımdan. Cevabı çok acıydı: “Onun ölüm haberini aldım” dedi. İçim paramparça oldu. Hiçbir şey diyemedim. Ondan sonra ne konuştuk? Telefonu nasıl kapattık? Hiç hatırlamıyorum, ama aklıma geldikçe hala elim ayağım buz gibi olur.
“Ve bekliyorsun o tek şey gelsin senin yaşamını sonsuz çoğaltsın diye.” Rilke böyle söylüyor. Ve biz eski kalpliler bekleyip duruyoruz o tek şey, o sevgili gelsin de bizi çoğaltsın diye. İnsan birine gönül verdiği zaman dünyadaki bütün insanlar yanında olsa dahi, sevgiliden uzaksa kendini yapayalnız hissediyor. “Ölünceye kadar seni bekleyecekmiş sersem. Ben seni beklerken ölmem ki.” Özdemir Asaf, şairliğin verdiği mübalağa sanatıyla böyle söylerken, kendisinin de ölümlü olduğunu biliyordu elbet, ama sevgili gider gitmez neden ölmediğini, beklemek tesellisine sarılarak nasıl hayatta kaldığını böylece anlatıyor. Bazen hayat, beklemekle mümkün oluyor. Unutmayalım ki, intihar edenler bekleyecek hiçbir şeyi olmayanlardan çıkıyor. Ve Orhan Veli bunu şöylece özetleyiveriyor: “Beklememek beter beklemeden”
Bazen de insan beklerken olgunlaşıyor, evliya oluyor. Mecnun, ilahi aşka evrilen yüreğiyle Leyla’ya “artık istemiyorum seni” diyebiliyor. Çünkü çoktan gönlüne, ilahi bir aşk yerleşmiştir, en sevgilinin aşkı düşmüştür. Bunu üstat Necip Fazıl’ın yazımızın başında verdiğimiz şiirinin ikinci ve son mısraında da çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Geçti istemem gelmeni, / Yokluğunda buldum seni; / Bırak vehmimde gölgeni / Gelme, artık neye yarar? Evet şiirin ilk kıtasında öylesine bir tutkuyla beklediğini söyleyen şair, hemen akabinde gelme artık diyebiliyor. Bu da gösteriyor ki, beklemek, beklenenden daha yüksek bir makama götürebiliyor insanı.
Allah hepimizi beklediğinden daha hayırlı bir şey varsa ona ulaştırsın. Yoksa da beklediğimiz, umudumuza, gözümüze, odamıza doğuversin.
Sevgiyle kalın.