Bazı Kadınlar Güneşin Batışı Gibidir!

İbrahim Çolak

Her şey güzel olmaz ancak bizler mümkünler dâhilinde her şeyi güzel görmek ve kalbimizle bakmak durumundayız. Çünkü inandığım şu: Olumsuz cümleler, suratımızın asıklığı, şikâyetlerimiz gönlümüze yüktür. Evet, sevmek gerek. Ve ancak sevmek de kırılgan, sevmek açık bir hedef haline gelmek, sevmek kırılgan.

Ancak sormak isterim: Kırılmadan, incinmeden, yaralanmadan güzele ulaşmayı mı istiyoruz? Eğer öyleyse asfalta çıkacak ve hızlıca yol alacağız.

Ancak hayata tat veren ve renk bırakan insanların asfalta değil patikalarda yürüyen insanlar olduğunu da unutmayalım. Tercih bizim.

X

Filmi de yapılan, ‘Atları da Vururlar’ romanından şöyle bir sahne hatırlıyorum. Filmin kadın kahramanı uzunca iskele ucuna doğru yürür. İnsanların çoğu oltalarıyla balık tutuyordur. Güneş batıyordur. Hüzünlenir ve yaklaşık şöyle bir cümle kurar: “Güneşin batışını seyretmek varken balık tutmak da ne oluyor? Böyle bir güzelliği ıskalayan insanlara acıyorum.”

Zihnim bir başka sahneye kayıyor. Ömer Hayyam’ın, Selma adında bir sevgilisi vardır. Birbirinden uzaktadırlar. Selma bir gün çadırının önünde güneşin batışını seyrederken kendi kendine şöyle mırıldanır: “Güneş batarken sevgilin yanında değilse bu zulümdür.”

 Bütün arzumuz, yeni ve yalnızca –sevdiğimizle beraber- bize ait güneşli bir ülke bulmaktır.

Yıllar önce yazdığım bir yazıyı da hatırladım, yazdıklarını okuyunca. Şöyle demiştim: “Aşk, sandalını çağlayana doğru iten akıntı ile uzun zamandır savaşan fakat her türlü çabanın boş olduğunu anlayınca, kürekleri kavuşturup, “Artık umudum yok… Korkmuyorum… Özgürüm!...” diyerek şarkı söylemeye başlayan, yine ve hatta sazımızın tüm telleri kopsa bile ıslak çalıp ve yine muhakkak ki söyleyecek bir türkü bulan insanlarız biz.

Konuşmuştuk, bazen bir cümle, bizi alır da o kadar güzel bir masala, rüyaya götürür ki bu masalı, bu rüyayı da yine kargacık burgacık ve yetersiz kelimelerle izah etmeye çalışırız.

Sait Faik’in, Kayıp Aranıyor öyküsündeki şu üç beş cümle, her okuduğumda beni duygulandıran, âşık eden, geceyi, baharı ve bir kadını kucaklama hissiyle doldurandır.

“Nihayet pusulayı açtı, okudu: “Ah! Benim ablacığım ah! Ah minelaşk!” kelimelerinden başka bir şey yoktu. Güldü. İçini bir keder, bir bahar akşamı kederi sardı. Ankara mor, kokulu bir gecenin içine gömülmüştü.”  

 Güneşle, sevgiyle ve hüzünle bitireyim:

Bazı kadınlar güneşin baştı gibidir, hem güzeldir, hem hüzün vericidir.

X

Elli yıldır arkadaş olan yaşlıca iki bayandan biri kanser hastasıdır ve bir ay kadar ömrü kalmıştır. Bu durumunu arkadaşına söylemez ve bunu şöyle izah eder: Birbirimizi çok seviyor ve zaaflarımızı biliyoruz. O benden zayıftır ve ben ölene kadar azap çeker. Arkadaşım, hastalığımı niye ondan sakladığımı anlayacak ve birbirimizi öldükten sonra da sevmeye devam edeceğiz. Sevmenin ne kadar çok şekli var değil mi?