Ben bu satırları yazarken bir an seninle tanışıklığımızı hayal ediyorum. Sarıp sarmalıyor bedenimi bir ikindi vakti gökyüzü. Sen ne haldesin bilmiyorum. Esmer misin Yoksa sarışın? Uzun musun yoksa kısa. Düşünmüyorum. Ben derinden bir of çekerken sen hayata metele atıyorsundur kim bilir. En son hangi kitabı okudun hangi şiiri dinledin dünyadan sıyrıldın ya da dünyada boğuldun oda bende bir sır. Bu hayatı ya inandığın gibi yaşadın ya da yaşadığın gibi inandın bunlardan da bir haberim. Belki de şuan duygularının karanlığında dertlerini misafir ediyor yahut bir demli çaya umutlarını tazeliyorsun bunu da görmüyorum. Acılarını sevinçlerini fütursuzca bıraktığın gecelerde beni bilmiyor. Hayata bıraktığın dipnotlarına da henüz dokunmadım.
Kim bilebilir? Kapatınca odalarımızın kapılarını hayata avuçlarımız dokunmuştur gözyaşlarımızla. Ya da sıktığımız dişlerimizi bir lokma bir hırka gönüller dindirmiştir. Belki de gönlümüzü ti etmişizdir yüksek ciddiyetle. Mümkün olmayan bir dünyanın mümkün düşlerinde sabahlamış aynı yıldız altında pişmanlıklarımızı yumruklamışızdır. Bay meçhul seni tanımıyorum. Bu bilinmez karanlıkta bir aydınlık telaşım mısın yoksa kendi karanlığımda kaçırdığım son aydınlığım mı? Bana iyi gelecek iyiliklerle misin yoksa gırtlağıma dolanan o harf hece büyük bilmece misin? Şiir gibi misin yoksa ölümünü bekleyen bir karanfil huysuzluğu mu? Asiye misin Firavun sarayında yoksa Yusuf kuyusunda Züleyha? Ben bilemem senin gömleğin kaç kez önden yırtıldı kaç kez savruldun koşarken kendi yalnızlığına Ya da kaç kez dirildin dualarınla Lazaruz oldun toprağın bağrında. Kaç kez takıldın kaldın o bitmez şarkılara
Bay Meçhul şiirler şarkılar türküler hatalar sevaplar ikimizin bilenmezliğinin ortak sevişimi olabilir. Aynı maçta üzülmüş aynı tiyatroda sevinmiş olabiliriz. Farklı iki kaderin bir hayat rolü düşmüş olabilir sahnemize. Babam ve Oğluma hüzünlenmiş, Tosun paşa ile gülmüşüzdür acıyan yanlarımızla.
Bay meçhul zaman bir hokkabaz sanki nedense hep o kazanıyor. Deliliğin koylarına liman atarken, gömleğimden kanatlanıyor uçurumlar sen bilemezsin! Tebessümü lal eder hüznüm göremezsin. Benim kavuşmayan hikâyelerim, taşlanmış umutlarım, dinmeyen nidalarım, cesur korkularım direngen ümitlerim haksızlıkla başı belalığım vardır. Yara bere ruhumda senin kayıpların, benim aldanışlarım vardır. Bay meçhul her yerin kalabalık her yerde hatıran her yerde yaşanmışlık her yerin uçurum her yerin sarmaşık her yerden terk ediliş her yerden ayrılış .. Dünya kocaman bir rüya anladım.
Bay meçhul! Yorgun ve meçhul saatlerin gölgesinden sana sesleniyorum acım büyük kimselere diyemiyorum. Hayatın anlamını ararken yitip giden kalp atışlarımın sancısıyla, bir hiçliğin girdabından sıyrılıp dilek tuttum. Payıma gurbet düştü. Ol Mahiler ki Derya İçredir Deryayı bilmezler. Sen ve ben aynı derya içinde devamızı bulmuş yahut kaybetmiş olabiliriz. Bay Meçhul şimdi yanımda olsan da sorsam sana sen kimsin desem? Kimsin sen bay meçhul! Hangi benliğini bana söylersin bir düşünsen, hangi yüzünü gizler hangi halini arz edersin. Bilmem ne haldesin? Belki yüzünün aksini gizlemektesin nereden bileyim İki dirhem bir çekirdek yahut kendinden bir habersin.
Bay Meçhul seni tavlamak gibi derin boşluğa kimse beni itemeyecek. Bilincimin derinliğini bunlar doldurmaya yetmeyecek. Çünkü bize ait ne varsa hep bir adım ötede. Bay meçhul beni yanlış anlama seninle bir derdim yok evet evet derdim kendimle çok. Ne seni uyutacak sakinlikteyim ne de derin uykulardan uyandıracak dem demede. Sona geldik artık anla sonsuzlukta bir gündeyiz. Kabullen artık sen ve ben öteliyiz.. Dünya da ne yapsak Meçhul anladım dünya sonsuzlukta da bir meçhul!
Not: ‘‘ Acı duyabiliyorsan canlısın başkalarının acısını duyabiliyorsan insan’’ Tolstoy