XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğunun girdiği savaşlarda yenilgilerle karşılaşmış olması, ister istemez hem yönetici ve hem de aydın kesimin bakışlarını Batı’da olup bitenlere çevirmeye yol açar. Kendi “mahiyet-i rûhum”uzu korumak şartıyla Batı’nın sadece tekniğini alalım diyen İslamcılara karşın ‘batıcılar’, -her ne kadar homojen bir topluluk ve zihniyet olmasa da- “kuvvetli ve üstün olan her şey Batı’dadır” anlayışını benimseyerek, geçmişten gelen birçok şeyi değiştirmeye karar verirler. Doğudan gelen her şey, “geri”, batıdan gelen her şey “ileri”dir, diyen Batıcılar, Mantıkçı pozitivizmin en önemli ilkelerinden birisi olan “ilerlemecilik nazariyesi”ne sarılırlar. Bu nazariyeye göre modernleşme süreçlerine bağlı olarak din, zaman içerisinde doğal bir mecra izleyerek hem toplumsal seviyede ve hem de bireyin zihninde gerileyecek, sonuçta yerini bilime bırakacaktır. Böyle bir zihniyetin teşekkülü için Abdullah Cevdet yönetimindeki İçtihat dergisi İstanbul’da yayın hayatına başlar.(1911). Politikadan dine, düşünceden eğitime, mimariden sanata, edebiyattan ekonomiye, askerlikten dile topyekûn toplumsal hayatın yön ve gidişatını Batı’ya çevirmeyi amaçlayan bir yayın siyaseti izler.
Batılılaşma akımının başında; garpçı ve biyolojik materyalist fikirleri benimseyen İçtihad Dergisi ve onun sahibi Abdullah Cevdet, yazarları Celal Nuri, Kılıçzâde Hakkı, İbrahim Temo, Beşir Fuat, Ahmet Rıza, Ali Kami vb. gibi kimseler geliyordu. Bu akımın yazdığı yazıların genel manada içeriğini; İslam’ı toplumsal düşüncenin önünde engel olarak gösterme, İslam dinini pozitivist ve darwinist bir zaviyeden eleştirme, kaybedilen savaşların faturasını dindarlara kesme ve vahyi, Freud veya Jung’un şuur-altı teorisine dayalı marazî psikolojiyle açıklama oluşturuyordu. Biyolojik materyalist düşüncelerden etkilenmiş olan bu elit yazar kadrosu, Osmanlı’nın son yıllarında tercüme ve te’lif yoluyla yeni bir kültür birikimi oluşturmak için yoğun bir yayın faaliyetine girişirler. Pozitivist, darwinist ve froydizme bağlı biyolojik materyalistlerin kitaplarını tercüme ve bu meyanda yazılar kaleme almaları dönemin Türk toplumu, aydınları ve âlimleri arasında derin tartışmaların meydana gelmesine yol açar.
Batılılaşma akımının temsilcileri, Batı uygarlığını bir bütün olarak görmekte ve bütün değerlerinin savunulması gerektiğine inanmaktaydılar. Çünkü onlara göre batılılaşma, bir tercih meselesi değil, bir beka düşüncesidir. Nitekim batıcı yazarlardan Ahmet Muhtar İkdam Dergisinde 1912’de “ya garplılaşırız, ya mahvoluruz” diye yazıyordu. Bu görüşün en tutarlı savunucusu Abdullah Cevdet ise; “bir ikinci medeniyet yoktur; medeniyet Avrupa medeniyetidir, bunu gülü ve dikeni ile birlikte bir bütün olarak kabul etmeliyiz” diyordu. Kılıçzade Hakkı ise, “çağdaş uygarlık (medeniyet-i hazıra), Batı uygarlığıdır” görüşünü ileri sürüyordu.
Netice itibariyle, Batılılaşma hareketi, hem eğitim kurumları, hem te’lif ve tercüme eserler, hem sanat-edebiyat ve hem de fikir dergileriyle bu düşüncenin yaygınlaşmasında büyük rol oynamıştır. Batılılaşma akımının yayın organları arasında İctihad başta olmak üzere Cehd, Hürriyet-i Fikriye, Sıyanet, Uhuvvet-i Fikriye, Serbest Fikir, Servet-i Fünûn, Ulûm-i İktisâdiyye gibi dergiler geliyordu. Kendi uzmanlık konularında bu yayın organlarının her biri, Batı’da din karşıtı gelişen görüşlerin halka ve aydınlara ulaştırılmasında köprü vazifesi görüyordu. Dolayısıyla bugünü anlamak için dünde olup bitenleri yakinen tanımak gerekir.