Yaklaşık iki yüz civarında ülkeden meydana gelen dünyamız; ekonomi, siyaset, demokrasi, hukuk sistemi ve temel insan hakları gibi herkesin üzerinde hem fikir olduğu evrensel kavramlar konusunda büyük oranda zıt kutupları bünyesinde barındırmaktadır. Tüm ülkeler, yoğunlukları farklı olmak kaydıyla bu çapraşık olgularla iç içe yaşamakta ve söz konusu durumdan minimum zararla kurtulanın yollarını aramaktadır. Ekonomi ve siyasi çıkarların maksimize edilmesi amacıyla kurgulanan politika uygulamalarının başını çektiği gelişmeler, zaten sorunlar yumağı haline gelen ülke, bölgesel ve kıtalar arasındaki ilişkileri her yönden daha bir çıkmazın içine sokmaktadır. Kendilerini dünyanın adeta sahibi yerine koyan, hemen her konuda istediklerinin olması için her şeyi yapmaya hakkı olduğunu iddia eden başta ABD olmak üzere Almanya ve İngiltere’nin başını çektiği batılı denen gelişmiş ülkelerin menfaatlerinin sağlanmasının gerekliliği söz konusu olduğunda, dünyanın üzerindeki kaos bulutları daha bir kararmak ve genişlemektedir.
Yılbaşından bu yana geçen yaklaşık iki aylık süreye bakıldığında; ABD, Almanya, Rusya ve İran’ın siyasi kararlarına bağlı ortaya çıkan Orta Doğu, Irak ve Suriye merkezli terör ve savaş koşullarının meydana getirdiği sonuçlardan pay kapma düşüncesi, başta söz konusu ülkelerin olmak üzere, küresel ekonominin istikrarsız bir trende girmesine yol açmaktadır. Bu vakitten sonra ise ülkelerin tek tek ekonomilerini göreceli olarak istikrarlı hale getirmek için uygulamaya koydukları iktisadi, sosyal ve toplumsal politikalardan, istikrarlı ve sürdürülebilir sonuçlara ulaşma beklentileri iğneyle kuyu kazmaktan öteye geçememektedir.
Yaklaşık yirmi yıllık bir dünya ve ülkemiz geçmişine, başta ekonomi açısından olmak üzere siyasi ve bir göz attığımızda, ekonomi alanındaki mücadelenin siyasetin gölgesinde kaldığı ve gittikçe sertleştiğidir. Genel ekonomi, siyaset, demokrasi ve barış iklimi zedelenmeye başladığında bundan ilk etkilenecek reel ve finans sektörüdür. Ekonomilerin düştüğü finans krizleri ilk önce bankacılık olmak üzere borsa ve menkul kıymet piyasalarını etkileyerek hızla mali sektörü kapsamakta, zamanında önlemler alınmazsa reel ekonomi dediğimiz üretime bulaşmaktadır. Bu vakitten sonra krizin finans veya reel ekonomi kaynaklı olup olmadığının bir kıymeti kalmamakta, olumsuz etkileşim sarmal şeklinde birbirini tetikleyerek kartopu misali, ekonomilerdeki hasarı derinleştirmektedir. Küreselleşmenin yani ülkelerin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu, iç içe geçtiği ve her alanda dünyayı sardığı günümüzde, olumlu veya olumsuz gelişmelerin kısa sürede bir çok yerde aynı anda etkileri görülmektedir. Siyasi orijinli olmak üzere, ABD ve batı ülkelerinin çıkarlarına göre dünyanın yeniden dizayn edilmesi çabalarının fitilini ateşlediği “ben yaptım oldu” mantığına dayanan yaklaşıma karşı çıkan, gelişmiş ülkeler grubuna geçme potansiyeli olan başta Çin, Rusya gibi ülkeler yanında, Türkiye ve İran gibi derin devlet kültürü üzerinde yükselen ülkelerin önündeki en büyük sorundur. Batılı ülkeler bir yandan demokrasi, insan hakları, ülkelerin bağımsızlıkları ve toprak bütünlüklerinin önemine vurgu yaparken diğer yandan doğal kaynak bakımından zengin ülkelerin kaynaklarını ele geçirmek amacıyla, koşulların gerektirdiğine göre demokrasi, insan hakları, diz, mezhep, etnik köken üzerinden kaos ortamı oluşturmakta, söz konusu ülkelerin kaynaklarına daha kolay sahip olabilmektedir. Ortaya çıkan kaostan ise gelişmekte olan daha doğrusu başta emtia bakımından zengin ülkeler olmak üzere, gelişmiş ülkeler de dahil tüm global ekonominin büyüme hızı, istikrarsız hale gelmekte ve yavaşlamaktadır. Global ölçekte işsizlik, enflasyon, adil gelir dağılımı, ilkel koşullarda yaşayan yüz milyonlarca insan, açlık sorunu, sağlıksız koşulların yaygınlaşması gibi sonuçlar, neredeyse normalleşmektedir. Salt batı ülkelerinin çıkarları ön plana alınarak diğer ülkelerin kaynaklarını ele geçirmek amacıyla uygulamaya konulan yaptırımlara karşı geliştirilen tepkisel politikalar dünyaya kaos olarak yansımakta ve sonuçta, batılı ülkelerde dahil olmak üzere tüm ülke ekonomileri zararlı çıkmaktadır. Geleceği güvenli görmeyen girişimci yatırımlarını erteler, dolayısıyla üretimini de. Ülke ve global ölçekte sabit yatırımların düşmesi halinde ise iktisadi sorunlar, çözülmesi bir yana ağırlaşarak devam eder.
Soru: Toplam arz toplam talepten büyük olduğunda enflasyon ortaya çıkabilir mi? Neden?
Sözün Gözü: Ömür biter yol bitmez, yalancı ve iftiracılar da.