Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Latin Amerika Dini Liderler zirvesinde yaptığı, Amerika’nın Kolomb’tan önce Müslümanlar tarafından keşfedildiğine dair yaptığı konuşma üzerine bir yazı kaleme almıştım. Erdoğan’a verilen tepkilerde hala üzerimizden atamadığımız aşağılık kompleksinin akislerine yer vermiş, diğer taraftan Erdoğan’ın başta Türkiye’nin sonrasında tüm İslam dünyasını kodlarını değiştirmeye çalıştığını, bu kod değişikliğinin de önce zihinlerde meydana gelmesi gerektiği ve Erdoğan’ın da bunun farkında olarak sürekli olarak başta ülkemiz insanına ama genelde tüm İslam dünyasına özgüven yüklemesi yaptığını ifade ettim.
Erdoğan’ın açıklamalarına gelen tepkilerden başat kısmını milletin değerleri ile olan bağlarının zayıf olması, hatta milletin değerlerinden hazzetmemeleri, özellikle İslam’dan, İslam’ın tüm etkilerinden, isminden, görünürlüğünden, her şeyinden rahatsız olanların içinde yer aldığı kesimden geldiğini ve bunların Amerika’nın keşfine dair içinde Müslüman geçen bir kelimeden dahi ne kadar rahatsız olduklarını göstermiştim. Ayrıca bu kesimin Batı’yı kutsadığını, Batı olmasa dünyanın dönmeyeceğini zannedecek kadar Batı hayranlığına duçar olduklarını ve Batı karşısına bir şerik kabul etmemeleri sebebiyle bu tip sembolik olaylara karşı şiddetli tepki göstermelerine sebep olduğunu ifade etmiştim.
Batı’ya karşı aşağılık kompleksimizi atmamız gerektiği konusunda herhangi bir tartışma yapılmasına gerek yok. Ancak bu bizi, Batı’yı tanımamamız, Batı’nın yaptıklarını görmezden gelmemiz hatta Batı’nın yaptıklarının tamamını kötü ve yanlış kabul etmemiz yanılgısına düşürmemeli. Kim ne derse desin son beş yüz senede meydana gelen ve hayatımızı etkileyen hemen her icadın, keşfin, kavramın ardında Batı bulunmaktadır. Bunu görmezden gelemeyiz. Batı’nın bu üstünlüğünü nasıl elde ettiği asırlardır modernleşme çabalarımızın başat sorusu, itici gücüdür.
Batı’nın evrimini, zihniyet değişimini nasıl başardığı, bunu başarmak için neleri feda ettiğini uzun uzun tahlil, tespit ve teşhis etmeliyiz. Asla aşağılık duygusuna kapılmadan, ama gerçeklere de gözümüzü kapamadan bunu yapmalıyız. Batı’nın bu kazandığı başarıların en temelinde ne maddi imkanları ne sömürgecilik vardır. Bence ilk temel kendilerini sıra dışı fikirlere adamış, gece gündüz çalışmış, bahane yerine iş üretmiş, fikirler geliştirmiş, sebat etmiş, azmetmiş, çabalamış insanlar oluşturmuştur. Afrika’nın sömürgeleştirilmesinden ve Hıristiyanlaştırılmasından bahsederiz, el hak doğrudur. Orada yapılanlar bir insanlık suçudur, kabul ediyorum, ancak Afrika’nın “kara çocukları”nı İsa’nın yoluna çağırmak için ömrünü oralarda tüketen yüzlerce misyoneri de unutmamak lazım. Her şey sadece maddi veya askeri güçle ve zorla yapılmamıştır. Nasıl ki Anadolu’yu Müslüman yurdu yapan dervişlerimiz vardı, aynı şekilde Batı’nın misyonerleri de keşfedilen yeni dünyayı Hıristiyan yapmak için ömürlerini vakfettiler. Bu çabaları küçük görmemek lazım.
Buna karşı İslam dünyası ne halde diye baktığımızda kimse kusura bakmasın iftihar edeceğimiz ne kadar az şeyimiz olduğunu görüyoruz. Taraf gazetesinden Murat Utku’nun geçenlerde yazdığı köşe yazısından giriş paragrafını aktarmak istiyorum;
“Mesela beş yıl önce bir Hollywood filminde, birinin kafası tekbirler eşliğinde kesilseydi “İşte yine tipik bir İslamofobi”der kızar, üstüne oryantalizmden girer mazlum Ortadoğu’dan çıkardık. Bugün Müslüman coğrafyanın dört bir yanından öyle korkunç görüntüler geliyor ki çekilmiş en rezil İslam karşıtı film, Heidi kadar masum kalıyor yanında. Üstelik tüm bu psikopati, gazeteciler tarafından gizlice değil, sanki marifetmiş gibi bizzat katiller tarafından filme alınıp servis ediliyor. Afganistan’dan Irak’a oradan Kenya’ya uzanan Yeşil Hat üzerinde Asrısaadet’i canlandırmak üzere yola çıkan İslami örgütlere dehşet içinde şahitlik ediyoruz. Kendinden olmayan herkese ve her fikre karşı kan dökücü bir barbarlık, İslam topraklarında kol geziyor. Hattın kuzeydoğu ucunda kız çocukların okula gitmesi için uğraş veren gencecik Malala Yusufzay kurşuna dizilirken, batı ucunda Boko Haram adlı pedofili cemiyeti, sırf eğitim aldıkları için küçük kızları kaçırıp din adına tecavüz etmekte beis görmüyor. Sabah namazının kaç rekât olduğunu bilmemek bir Alevi Arap için katledilme sebebi Rakka’da. Yeşil gözlü kız çocukları İslam köle pazarında yok satıyor. Bizimse yüreğimiz kanıyor.”
Hangimiz bu satırları yalanlayabiliriz. Maalesef İslam dünyası bugün bunlarla anılmakta. Hatta İslam dünyası değil bizzat İslam bunlarla anılmakta. İslam’ı bu hale düşürenler bunu İslam adına yapmakta.
Batı’yı da kendimizi de ne olduğundan aşağı görelim ne de yukarı.