Batı cephesinde değişen bir şey yok

Ömer Kocabaş

İsveç’teki büyükelçiliğimizin önünde yüce kitabımızın yakılması infial yarattı. Şaşırdık mı asla. Bu eylem bizim tatlı su aydınlarımıza, dünyayı tozpembe gören gençlerimize bir ders olsun. İsveç’in ekonomisini, gelişmiş demokrasisini papağan gibi sürekli tekrar etmeye devam edecekler mi göreceğiz. Bu alçak eylem Türk’e, ülkemize biçilen rolü bir kez daha hatırlattı.

Yer yüzünde dinimizin ve Kuran-ı Kerim’in yegâne savunucusu biziz. Zaman ne kadar ilerlese, teknoloji gelişse de batılı zihinlerde bize çizilen imaj bu. 21. yüzyıldayız, dinler etkisini yitiriyor, dünya tek merkezden yönetilmeye çalışılıyor, dünya vatandaşlığı ön plâna çıkacak vb. tartışmaların büyük bir kısmı saçma. Dinler etkisini yitiriyor doğru ama adamlar içini boşaltıp sadece adını bıraktıkları dinlerine sembol olarak bağlılar. Ne kadar içi boş olsa da kendilerini dinleri üzerinden tanımlamaya devam ediyorlar. Bir yandan da bizim dinimizin içini boşaltmaya, dinin emir ve yasaklarını gençlerin gözünde değersiz gibi göstermeye çalışıyorlar. Kısmen de olsa başarılı oluyorlar.

Bizim modernleşme mazimiz eski. Yaklaşık olarak iki yüzyıldır modernleşmeye, Avrupa tarafından kabul görmeye çalışıyoruz ama boşuna. Adamlar ne kadar gelişmiş olurlarsa olsunlar bize karşı bakış açılarında zerre ilerleme yok. Aslında olmaması benim işime gelir. Lakin geleceği batıda gören, bir dönem bugün yarın Avrupa Birliği’ne gireceğiz diye hayal kuranlara üzülüyorum. “Bizim ülkemizde de demokrasi var, biz de laikiz, içki içeriz, eğlenmeyi severiz. Siz pazardan pazara kiliseye gidersiniz bizim çoğunluğumuz cumadan cumaya camiye gitmeyi bile bıraktı. Çocuklarımıza sizinle kolay entegre olabilsinler diye daha basit isimler vermeye başladık. Kültürel anlamda sizde olan en ufak bir gelişme haftası demeden bize de yansıyor. Cadılar bayramını bile kutlamaya başladık daha ne olsun(!)” Bir dönem fenomen olan Burhan Altıntop karakteri gibi bizi de alın aranıza diye yalvaran bir kitle maalesef yaklaşık iki yüzyıldır mevcut.

Yüce kitabımızı yakan siyasetçi aşırı sağcıymış, ırkçıymış falan. Neredeyse bu menfur eylem İsveç’in bütününü bağlamaz diyecekler diye düşünürken sosyal medyada diyenleri gördüm. Ruhunu batıya satmış, bir kısmı batıda yaşayanlar utanmadan hâlâ İsveç’in demokrasisini savunabiliyorlar. Onlara göre yüce kitabımızın yakılması özgürlükler alanına girermiş, demokratik bir eylemmiş. İsveç polisi de izin alınan her gösterinin sorunsuz bir şekilde tamamlanması için gereken önlemi alırmış. Doğru bulmasak, anlayamasak da İsveç’te durumlar böyleymiş. Vay arkadaş adamlardaki gelişmişliğin seviyesine bak diye şaşırmamız bekleniyor galiba. Hadi oradan…

İsveç’te o kadar Müslüman’ın yaşadığı yer varken neden bizim büyükelçiliğimizin önünde eylem yapılıyor? Hadi diyelim ki siyasi bir mesaj verilmek isteniyor. İsveç’in başkentinde onlarca Müslüman ülkenin büyükelçiliği var. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi gelişmiş, kendi seviyelerinde Müslüman ülkeler varken neden ‘az gelişmiş, fakir, gariban’ Türkiye’nin büyükelçiliğinin önünde eylem yapılıyor. Ruhunu batıya satmış her yaş grubundan insanımızın bunu düşünmesi lazım. 16. yüzyıl ya da 21. yüzyıl fark etmiyor. Batı cephesinde değişen bir şey yok. Müslüman denilince adamların aklına ilk Türkler geliyor. Devletin adının Osmanlı ya da Türkiye olması, yönetim şekli, başkenti falan sadece teferruattan ibaret. Bu yüzden olmayacak hayaller kurmayı bırakıp kendimize gelmeliyiz.

Özellikle sosyal medya üzerinden batı hayranlığı bambaşka bir boyuta taşınıyor. 100 lira, euro alım gücü karşılaştırmalarıyla gençlerin aklı çelinmeye çalışıyor. Batının büyüklüğü, gelişmişliği karşısında çaresiz bir şekilde durup ezik psikolojisiyle hareket etmemiz bekleniyor. Kısmen de olsa başarılı oluyorlar. Çevremiz, sosyal medya gönüllü batı avukatlarından geçilmiyor. Çaresi ise silkelenip kendimize gelmemizdir. Bizi biz yapan değerlerimize yeniden sahip çıkarsak bu oyunu bozabiliriz. Bu hafta başlayacak üç ayların kıymetini bilip ihya ederek ilk adımı atabiliriz. Gerisi elbet gelir.