Hızlı bir yabancılaşma süreci yaşıyoruz. En başta bu yabancılaşma süreci topluma karşı başladı. Hızla da devam ediyor. Toplumdan kopuk ve bağımsız bireyler üretilmeye başlandı. Toplumun sorunları umurunda olmayan bir nesil. Olabildiğince kendinden önceki nesillerden uzak. Bir dede ile torun arasında nerdeyse kültürel olarak hiçbir bağ kalmadı. Bu durum baba ile çocuk arasında bile yaşanmaya başlandı. Ve kendinden uzak bir genç topluluk oluşturuldu.
Dışları Avrupalı içleri Anadolulu olan bir genç nesil ve bunun çatışması. Hayatını bir Avrupalı gibi idame ettirmeye çalışan genç maalesef genlerinden kurtulamadı(!). Her ne kadar kopuklaşsa da bir baba ve dedeyle büyüdü ve içine Anadolu kültürü atıldı. İşte bu süreç çok önemli. Bundan kurtulması için kendine de yabancılaşması gerekiyordu. Ve kendine de yabancılaşan bir topluluk ortaya çıktı.
İstekleri ile reel yaşantısı birbirini tutmayan genç artık depresif bir halde. Daha önceleri çok nadir uğranılan –çünkü deli doktoru olarak bilinirdi- psikiyatrist servisleri şuan bir dahiliye servisi kadar aktif durumda. Ve ne yazık ki hastalarının çoğunluğu genç. Kendine yabancılaşan genç, büyük bir boşluk içerisinde kendini buluyor. Bu boşluktan kendisini kurtaracak manevi dinamiğini de kaybedince kendisi için buhranlı dönemler başlıyor ve sonrası maalesef bu servisler oluyor. Hemen hemen herkes de bu depresif durum ortaya çıkmakta, depresyon ilaçları nerdeyse ağrı kesiciler kadar kullanılmaya başlandı. Gençlerle muhatap olan aile de aradaki bu kopukluğun verdiği ağırlıkla kendini bu servislerde buluyor.
Dönüşüm ama nasıl bir dönüşüm. Toplumumuzda aynı hızda dönüşümde yaşanıyor. Fakat ben bu dönüşümü pozitif bir dönüşüm olarak görmüyorum. İnsanı insanlığından uzaklaştıran ve kendisine bile yabancı hale getiren bir dönüşüm tabi ki de negatif yöndedir. Belki Kafka’nın Gregor Samsa’sı gibi böcek olarak uyanmıyoruz ama böcekleşen bir hayata itiliyoruz.
İnanılmaz bir hızla her şeyi tüketir olduk. Buna kendimizde dahil. Bilginin kullanılmadığı, tüketildiği bir dönemdeyiz. Hatta hayatların bile tüketildiği. Tüketim çok üretim yok. Üretken yapımızı tüketken bir hal aldı.
İşin özeti ne Avrupalıyız ne de Anadolulu. Arada kalmış ilginç bir topluluk olduk. Ama umudumuz var çünkü hala genlerimizden kendimizi ayıramıyoruz. Bu dinamikle bile kendimize gelebiliriz.
Vesselam…