Sonda ulaşacağımız sonucu baştan ifade edersek; Türkiye açısından başkanlık sistemi daha aktif bir dış politika yeteneği ve dinamizmi; uluslararası ilişkilerde ve özellikle de bölgede Türkiye’ye etkin ve stratejik bir konum kazandırabilir. Fakat, öncelikle aktif bir dış politika sergilemek için sağlam ve istikrarlı temellere dayalı bir hükümet ve yönetim sistemi kurulması gerekmektedir. Mevcut sistemde yaşanan kurumsal bazı sorunlar ve bir ihtilal sonucu hazırlanan 1982 Anayasası, söz konusu güçlü bir sistemin inşa edilmesinde engel olarak durmaktadır. Efradına cami bir reformasyon, yönetim sisteminde ayağa takılı prangalardan kurtulmayı getirecektir. Bu ihtiyaç bugün başkanlık sistemi tartışmalarında daha belirgin bir hal almıştır.
Genel olarak başkanlık sisteminin temel özelliklerine bakıldığında, başkanlık sistemi sert kuvvetler ayrılığı anlamına gelmekle birlikte başkanın halk tarafından seçilmesi ve parlamento çalışmalarına etkin bir şekilde katılmaması, yasama ve yürütmenin kuvvetlerinin kaynakları bakımından birbirinden bağımsız olması ve yürütmenin gücünün halka dayanması nitelikleri taşımaktadır. Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı olmasına rağmen kuvvetler birbirini dengelemekte ve kontrol edebilmektedir. ABD’de özelinde bu sistem “check and balance” olarak adlandırılmaktadır. Yürütme organı tek bir kişiden oluşan başkanlık sisteminde başkan, yasama organının güvenine dayanmamakta, sistemde bürokratik olarak aynı kişi hem yürütmede hem de yasamada görev alamamaktadır.
Günümüzde en belirgin uygulaması ABD’de gözlenen başkanlık sisteminde başkanın görev süresi 4 yıldır, en fazla iki dönem seçilebilir. Başkanın “impeachment” olarak tanımlanan, vatana ihanet ve zimmete para geçirmek gibi durumlarda cezai sorumluluğu bulunurken, bir partiden seçilmesine rağmen parti başkanlığı ile devlet başkanlığı arasında tercihte bulunmak zorundadır. Yürütmenin ve devletin başı olan başkanın görevine siyasi nedenlerle son verilemezken, cezai sorumluğu ise saklı bulunmaktadır. Başkanlık sisteminde yerel yönetim yapıları güçlü bir durumda bulunurken, adalet, güvenlik ve savunma gibi alanlar başkanlığın sorumluluğu altındadır. Başkanlık sistemi, güçlü başkanlık ve güçlü bir yerel yönetim yapısı gerektirmektedir.
Konuya Türkiye özelinden bakılırsa güçlü bir başkanlık, “devlet için millet” anlayışının, yerini “millet için devlet” anlayışına bırakması anlamına gelecektir. Böyle bir sistemde başkanlık sisteminin bütün dinamikleri millete dayanacak ve sistem haliyle milletin inisiyatifine bırakılacaktır. Bu süreçte iç ve dış politika kararlarının yapımında her ne kadar başkanın ve icra ekibinin rolü etkili olacağı düşünülse de halkın karar yapım aşamalarına daha aktif bir şekilde katılımının önü açılmış olacaktır. Örneğin bir dış politika konusu öncelikle halkın gündeminde tartışıldıktan sonra başkanlık makamının bir kararı olarak alınması mümkün olabilecektir. Zira başkanlık gücünü vekillerinden değil, aradaki “aracı”yı kaldırarak doğrudan milletten alabilecektir. Başkanlık sisteminde uzun dönemli devlet politikaları olacağından daha istikrarlı bir dış politika belirlemek ve devlet yönetimini, halkın dinamikleriyle belirlenen dış politika ve bu bağlamda alınan kararlar konusunda organize etmek daha kolay olacaktır.
Cumhuriyet dönemi Türk siyasi tarihinde başkanlık tartışmalarında temelde gözlenen şey başkanlık sistemi konusunda Türkiye’nin üçüncü dünya ülkeleri ile kıyaslanarak Türkiye’nin bu sisteme geçişinin zor olduğunun ifade edilmesidir. İşin niteliğine ve gerçekleşme olasılığına bakılmaksızın Türkiye’de gündemde yer bulan ve milletin genelini ilgilendiren bir konuda Türkiye’nin “bu işi” yapamayacağını ve zor olduğunu ifade etmek güçlü bir devlet ihdas etmenin önünde engel olarak durmaktadır. Önemle altı çizilmesi gerekli husus: TÜRKİYE’NİN KÖKLÜ VE GÜÇLÜ BİR SİYASET GELENEĞİNE SAHİP BİR DEVLET OLARAK İSTEDİĞİ SİSTEMİ, ADI VE YAPISI NE OLURSA OLSUN, KENDİ ÖZ DİNAMİKLERİNE DAYANARAK ve KİMSEDEN İCAZET ALMADAN KURABİLECEĞİ’dir.
Bağımsızlık ve egemenlik ilkesi dolayısıyla istediğimiz sistemi kendi enerjimize dayanarak kurmamız, Selçuklu ve Osmanlı örneklerinde de görüldüğü üzere tarihi devletlerimizin kurucu idealleri ve yüzlerce yıla dayalı siyaset ve devlet geleneğine sahip bir toplum için gayet doğal ve kolaydır. Adı ister başkanlık, ister parlamenter sistem ya da Selçuklu veya Osmanlı yönetim sistemi olsun, BÜYÜK BİR ÜLKE OLARAK İSTEDİĞİMİZ SİSTEMİ KENDİ ÖZ KAYNAKLARIMIZA DAYANARAK VE BAŞKA BİR MODELE GEREK DUYMAKSIZIN KENDİMİZ KURABİLİRİZ. Ve bu minvalde dış politikamızı, kuracağımız istikrarlı bir sistemden aldığımız güçle daha sağlam, özgür ve bağımsız bir zemine oturtabiliriz. Güçlü bir dış politika sergilemek, güçlü bir yönetim/hükümet yapısına sahip olmaktan geçecektir…