Eğitim, basın, kültür-sanat vb. konularda buraya, şimdiki durumumuza nasıl geldiğimizi geçtiğimiz üç haftada elimizden geldiğince izah etmeye çalıştık. Peki, geldiğimiz noktadan, buradan nereye, nasıl gideriz? Çözüm nedir sorularına cevap bulmaya çalışalım.
Türkiye’de temel meselelerimize kalıcı çözümler bulamamamızın ana nedeni, bu meselelerin yeterince önemsenmemesi, gündelik sıcak gündemin içerisinde çoğu zaman arada kaynayıp, bir şekilde bilinmez geleceğe doğru ötelenmesidir. Ekonomi, dış politika, terörle mücadele gibi sürekli gündem maddelerinin yanında yerel seçim gibi belli bir süreliğine gündemimize giren durumlar elbette önemli. Lakin eğitim, basınımızın sorunları da en az bu maddeler kadar önemlidir. Bu iki alanda sağlıklı bir çözüme ulaşamazsak diğer ana gündem maddelerini de çözebilmemiz imkânsızdır. Basınımızı kendi haline bırakırsak, ne internet medyasındaki telif sorunu çözülür, ne de düşen tirajlara bir önlem alınır. Basınımız o refleksini kaybetti. Basın, kendine olan güvenini, gücünü ancak haber ajansları haber olarak geçerse geri kazanacak(!) Çünkü ajanslar ne derse o doğrudur…
Bu noktada bence en büyük görev Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına düşüyor. İletişim başkanlığı devreye girerse telif yasası birkaç hafta içerisinde rahatlıkla çözülür. Tiraj meselesinin çözümü de bence öze dönüşle olur. Yine bu meselede de iletişim ofisinin düzenleyeceği kampanya ile rahatlıkla yol alınabilir. Tirajların düşmesinin ana nedeni artık gazetecilerin gazetelerine gereken değeri vermemesidir. Haber ve yorum noktasında içeriğin kısırlaşması, haber yükünün yüzde doksanının ajanslara bırakılmasıdır. İnternet medyasında daha fazla tık almak için sulu, sözüm ona ilginç haberler, magazin ön plana çıkarılıyor. Gazete haberciliği ise o, onu dedi, bu, bunu dedi seviyesine indirgendi. Araştırma, detaycılık öldü, ajanslar ne diyorsa o kadar…
İnsanların gazeteye ulaşması zorlaştı. Daha önce iki ayrı dağıtım firması vardı. Demirören grubu satın aldıktan sonra Yaysat gazete dağıtımını bıraktı. Artık tek bir dağıtımcı var. Gazete satışından elde edilen kârın düşük olması ve dağıtımcı firmanın yüksek teminat bedelleri istemesinden dolayı birçok bayi gazete satmayı bıraktı. Sabit okur kitlesinin haricinde yüzer-gezer, ekmek almaya gittiğinde bir haber ilgisini çektiğinde gazete alacak insanlar gazeteye ulaşamıyorlar. Peki, çözüm ne? Çözüm basit. Eskiden olduğu gibi gazeteyi sokağa çıkaracağız. Belli noktalarda öğrenciler üzerinden seyyar gazete satıcıları oluşturacağız. Şehrin kalabalık caddelerinde de, kenar mahallelerinde de, AVM önlerinde de gazete satmaya başlarsak emin olun en fazla bir ay içerisinde gazete satışlarını ikiye katlarız. Ortalama gazete bir lira. İnsanlar ayağına gelen gazeteyi sırf öğrencilere destek olsun diye bile alır. Zamanla okuma alışkanlığı tekrar oturunca da tirajlar sağlıklı seviyelere gelir.
Lise veya üniversite öğrencisine sattığı gazete başı 25 kuruş kâr verilecek bir sistem kurulsa birçok öğrenci hemen gazete satıcısı olmaya başlar. Günlük yüz gazete satan bir öğrenci 25 lira kazanç elde eder. Günlük 25 lira kazanç bir öğrenci için iyi bir gelirdir. Emin olun şehirlerimizin bazı kalabalık noktalarında günlük yüz gazete ve hatta daha fazlasını birkaç saat içerisinde rahatlıkla satabiliriz. Gazeteyi sokağa çıkarmak için gazete sahipleri, dağıtımcı firma ve öğrenciler arasındaki kontağı ancak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı kurabilir. Şimdi, kardeşim gazetecilerin cemiyeti var, konseyi var illâki her şeyi Cumhurbaşkanlığı mı yapacak diye sorabilirsiniz. Evet, maalesef öyle. Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi kendi içerisindeki ideolojik kavgalardan, ahbap-çavuş ilişkilerinden böyle lüzumsuz(!) işlere fırsat bulamaz. Bireysel anlamda gazetelerimizde sokağa çıkmaya erinir. Çünkü oturduğun yerden geleneksel basın bitiyor diye konuşmak çok kolay ve konforlu.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, iletişimci, sektörün sorunlarını gayet iyi biliyor. Devreye girer, koordinasyonu sağlarsa birkaç ay içerisinde kesinlikle çözüme kavuşabiliriz.