Merkez medya organlarından birinde, Beyaz Saray Sözcüsünün 1 Kasım seçimleri nedeniyle Ak Parti’yi kutladıktan sonra ‘basın özgürlüğü konusunda endişeliyiz’ şeklinde bir ifade kullandığı haberi yer aldı. Ülkede demokratik mekanizmanın işlerliği sayesinde seçimlerin başarıyla tamamlandığını, ama basının yeterince hür olmadığını ifade ediyorlar.
Haberi okurlarına ulaştıran gazetenin basın özgürlüğü ve insan hak ve özgürlükleri konusundaki tavrı hepimizin malumu. Başörtüsü konusunda TBMM tarafından alınan kararı ‘400 el kaosa kalktı’ şeklinde nitelendirmede beis görmeyen, milli iradeye saygı duymayan bir gazetenin basın özgürlüğü vurgusu hiç de inandırıcı değil.
Toplumdaki linç kampanyaları Akit, Yeni Şafak veya Star gazetelerine karşı yürütülünce mesele olmuyor. Lakin gazetecilikle hiç alakası olmayan mevzulardan dolayı haklarında soruşturma ya da kovuşturma yürütülünce konu ‘basın özgürlüğü’ olarak değerlendiriliyor.
Basında köşe kapan ve ideolojik saplantılarının esiri olarak ve yanlı bir şekilde yayın yapan medya organlarına dünyanın hiçbir demokrasisinde müsamaha gösterilmez. Hele bir de basın mesleği ile ilgisi olmayan kesimler bu süreçte kullanılırsa, o vakit söylenecek hiçbir söz bulunmaz.
Basın özgürlüğü ‘küfretme’ ve ‘hakaret’ kabilinden eylemleri maskeleme aracı olarak kullanıldığında basın çok can yakıcı bir hal alabiliyor. Geri zekâlı biri kurduğu bir web sitesi aracılığıyla sağa-sola hakaretler yağdırıp, karalama yaparsa o zaman gene basın özgürlüğünden dem vuranların hareketlerini sorgulama hakkı doğar.
Böyle tipler maalesef çok fazla. Masum ve iyiniyetli insanlar çoğu zaman vicdanlarının esiri olabiliyorlar. Meydan bu tiplere kalıyor. Oysa isteseler dürüst insanlar belki daha fazlasını yapabilirler.
Ortalıkta dolaşan ‘yanar-döner’ kesim böyle davranıyor. Duruma göre konum alan, menfaat devşirme derdiyle çevresine zehir saçan güruh bir bakmışsınız ‘MHP’li’, ikincide ‘28 Şubat’çı, bir daha bakmışsınız ‘Ergenekon’cu, sonra ‘paralelci’, şimdi ise ‘Ak Parti’ci.
Bu bukalemunlar aslında her tarafta biliniyorlar. Bukalemuna hakaret de etmeyelim. Onun yaptığı bulunduğu ortamın rengini alarak kendini koruma. Yoksa başkasına zarar vermek için kılıktan kılığa girme değil.
Ak Parti, parti içindeki çeteleri çok ciddi ölçüde tasfiye etti. Geçen seçimde parti kadrolarında görünüp, arkadan numaralar çeviren ‘tuzluklar’ bu durumda mesela.
Kastettiğim kesim bugünlerde televizyon, televizyon dolaşıp Ak Parti’yi öve öve bitiremeyenler. Ama bunlar 7 Haziran’dan sonra ortalıkta görünmediler. ‘Sığınak mücahitleri’. ‘Cephe gerisi gazileri’.
Ak Parti bunları çok iyi tanımış olması gerekiyor. Bu açıdan bir sorun görünmüyor. Derslerde galiz ifadelerle memleketin siyasetçisine, Anadolu evladına hakaretler yağdıranlar kendilerini ‘Ak Parti’ hayranı şeklinde göstermeye çalışınca insan bir değişik oluyor.
Türkiye’de basın özgürlüğünün bulunmadığı kocaman bir yalan. Aksine bence basın özgürlüğü, hakaret özgürlüğüne dönüşmüş vaziyette. Buna aşırı derece övgüler yayarak Ak Parti’yi ‘ayağa düşürmeye’ çalışanlar da dâhil.
Övgüde aşırılık bir noktadan sonra yergiye dönüşüyor. Bunu o fiili icra edenler de biliyorlar. Bilmemeleri mümkün değil.
Kara günde ve zor şartlarda sınırsız destek verseler niyetlerinin iyi olduğunu düşünebilirsiniz. Lakin en fazla prim yaptığı zamanda ve en çok menfaat devşirecek anda bu yolu kullanıyorlar. Böylece samimi seçmen ve millet fertleri ‘bu buradaysa, ben yokum’ noktasına gelebiliyorlar.
Ak Parti basın özgürlüğünün iyi yorumlanmasını sağlamak durumunda. TBMM’de oluşan ‘yeni’ tablo RTÜK’ten başlayarak yazılı, görsel ve sosyal medyaya ‘çeki-düzen’ verme noktasında uygun şartları sunuyor.
Her şeyin fazlası zarar…
Bu özgürlük olsa bile…