Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu nitelikli bir akademisyen ve kaliteli bir siyasetçi olmasının yanında insan ilişkilerinde konusunda da çok maharetli. Alacağı kararları, uygulayacağı politikaları istişare mekanizmalarını çalıştırarak ve ilgililerine danışarak değerlendiriyor.
Üstat bir siyasetçiden ve gerçek bir liderden sonra devraldığı Başbakanlık makamının hakkını veriyor. Aleyhine kayda değer bir eleştiri yöneltilemiyor. Kırmadan, dökmeden ve istişare mekanizmalarını kullanarak karar verdiği ve hareket ettiği için yanılmıyor, kırılmıyor.
Bu genel siyaset açısından böyle. Dolmabahçe, Çankaya toplantıları, Başbakanlık Konutu bu türden müzakerelere açık. Muhataplarıyla doğrudan temasa geçerek ve onların kanaatlerini birinci elden dinleyerek fikirlerini netleştiriyor.
Konya ile ilgili kararları verirken iki kere düşündüğü, sonuçlarını daha dikkatle değerlendirdiği yakın çevresinde bulunanlar ve kendisini yakından tanıyanlar tarafından ifade ediliyor. Teenni ile hareket ediyor.
Nezaket ve letafet konusunda çok mu çok dikkatli. Böyle olunca da kararları isabetli oluyor. Kendisi ile yüz yüze muhatap olup da kırılarak ayrılanı görmedim, duymadım, bilmiyorum.
Kendisine milletvekili adaylığını Konya’dan İstanbul’a kaydırması konusunda yapılan telkinlere kulak asmadı. Şehrimiz açısında iyi de yapmış oldu. Sonuç olarak yüzyılda gelmeyecek şans onun sayesinde geldi; asırlık dönemde olmayacak imkânlar onun bu kararı ile gerçekleşti.
Son günlerde Konya ile ilgili kararlar verirken dışarıdan bir siyasetçi olarak değil, akademik camiayı bilen, şehrin hassasiyetlerine aşina ve hiç kimseyi kırmadan ve hiçbir şeyi dökmeden sonuç almak için aşırı duyarlık gösteriyor.
Medyaya yansıyan haberlerde, köşe yazılarında veya belli mahfillerde siyaset ve başbakan aleyhine seslendirilmeye çalışılan yakıştırmaları ve tahkir edici beyanatları eminim üzüntüyle takip ediyordum. Şehir olarak buna hakkımız bulunmadığını düşünüyorum.
Olayların detayına girmem. Mikro hadiselere yoğunlaşmam. Ama bu türden şehrin tamamının veya kayda değer bir kısmının görüşünü yansıtmayan beyanat ve fikirleri eleştirmemiz gerektiğine inanırım.
Sonuçta Konya’dan % 75 almayı başaran, şehri belli bir fikir etrafında birleştirmede muvaffak olan o. O karar vermeyecek, bakkalı, manavı, tamircisi ve gazetecisi görüş serdedecek ama Başbakan olaylara ve gelişmelere müdahil olmayacak.
Benim bunlardan daha çok kaygı duyduğum husus insanlara ve kurumlara çamur atılması. Karar verme sürecinde doğrudan dahli bulunan insanlar iyi olsun diye müdahil oluyorlar. Netice hayırlı olsun kaygısıyla işin içine giriyorlar. Kendilerine karşı türlü, çirkin yakıştırmalar ve aleyhlerinde dosyalar tutmalar ne vicdana ne de ahlaka sığar.
Gündemin moda yaftası hazır duruyor zaten. Bu lekeyi sürenleri araştırsanız, altını deşseniz mutlaka o yaftada beyan edilen akım, camia çıkar.
Kamuoyuna yansıyan görüşler bu şekilde. Yaftalama merkezi bizim 28 Şubatçı, Ergenekon’cu ve Çeteci çevreler. Arkadaki güç şaşırtmıyor. Dosyalar hazırlamak suretiyle hep karalama, hep manipülasyon.
Şehir bu türden karalamalara karşı çok dikkatli olmak durumunda. Hele aklı başında insanlar iki kere düşünmek her karalayıcı güruha karşı iki kere ihtiyatlı olmak zorunda.
Ama maalesef bu iftiracılar kendilerine zemin oluşturmak için sürekli bir çaba içindeler. Masum insanları lekelemek için olmadık hile ve iftiralar ortaya atabiliyorlar. Belki dosyalar hazırlayıp, muhatabınca cevaplama imkanı verilmeyecek karalamaları sıralayabiliyorlar.
Bu da ümmetin fitne dönemi: ‘Bir fâsık haber getirdiğinde araştırmadan’, soruşturmadan hemen doğru olarak kabullenmek yaygın bir hale geliyor.
Tekrar başlığımıza dönersek; evet, Başbakana rağmen Konya ile ilgili adım atıl(a)maz. Atılmaması gerekir.
Başbakanın bilgisine, tecrübesine, irfanına ve samimiyetine güvenmezsek kime güveneceğiz?