Barkot ticari malların kimlik numarasıdır. Nasıl ki insanların kimlik numarası varsa üretilen mallarında bir kimlik numarası vardır. Barkod numarası; elektronik tarayıcılar tarafından okunabilen her türlü ticari mal üzerine konulan ve bir mala ait fiyat ve stok bilgilerini kapsayan, farklı genişliklerde siyah uzun çizgilerden oluşan, bir etikettir. Tüketicilerin gıda okuryazarlığının artması ile birlikte gıda ambalajlarının üzerindeki etiketleme ve üzerinde yazılan bilgilerin önemini daha da artırmıştır.
Barkod numarası; birbirine paralel gelecek şekilde çizilmiş dikdörtgen şekil içinde beyaz zemin üzerine ve farklı genişliklerde olan siyah çizgilerden oluşan simgedir. Barkod Numarası, bilgilerin sistem tarafından kodlanarak barkod okuyucu cihazlarca okunmasını sağlayan sembollerdir. Farklı kalınlıklarda ve çoklu sayıda yan yana dizilmiş siyah çizgilerden oluşmaktadır. Barkod Numaraları tüm dünyada aynı mantıkla çalışmakta ve belli standartlara göre verilmektedir.
Ülkemizde kullanılan birçok barkod türü bulunmaktadır. Bu barkodlardan en çok kullanılanları ise aşağıda belirtilmiştir.
EAN13 barkodu,Codel128 barkodu, Code 39 barkodu, ITF barkodu, EAN8 barkodu, UPC barkodu vb. olmak üzer yaygın olarak 11 çeşit barkotlama sistemi vardır.
Bu barkodlar içerinde yer alan UPC barkodu, Ean barkodu ve ITF barkodu yalnızca rakamları içerirken; Codel 128 ve Code 39 parkod türleri ise özel işaretleri, harfleri ve rakamları göstermek için kullanılmaktadır.
ISBN, JAN, EAN Barkod Numaraları: Bu barkod türü, Japonya ve Avrupa’da satılan ürünlerin üzerinde ve dünyanın her yerinde satılan kitapların üzerinde yer almaktadır.
Günümüzde en yaygın olarak kullanılan Barkod Numarası, merkezi Brüksel'de bulunan GS1 Kurumu tarafından geliştirilen EAN/UCC barkodlarıdır.
EAN Dünya ticaretindeki hızlı gelişmeler ve ticarete konu olan malların çeşidinin giderek artması bu mallar için uygulanacak standartların yetersizliğini ortaya çıkarmış ve malların tanınması için standart bir sistem meydana getirmek amacıyla 12 Avrupa ülkesi Avrupa Mal Numaralama Birliği (EAN) kurmuştur.
Birliğe Avrupa dışında dünyanın birçok ülkesi de üye olmak için başvurmuştur. 1981 tarihinde Birlik, Milletler Arası Mal Numaralama Birliği (Association Enternetionale de Numeratation des Articles) adını almış, ancak Birliğin “EAN” kısa adı ise değişmemiştir.
Ülkemiz 1980 sonrası alınan kararlar neticesince, yurt dışına mal satışları hızlanmıştır. Yurtdışındaki piyasa ile uyumlu olmak ve rekabet edebilmek için barkot sistemine geçmek zorunlu hale gelmiştir. Ülkemiz 1986 yılında EAN ‘a başvuruda bulunmuş, yapılan incelemeler sonucunda üyelik kabul edilmiş. Bu karara dayanarak Türkiye'de ülke kod numarası olarak “869” kodu tahsis edilmiştir.“868” numarası da Türkiye’ye aittir.
Barkod üzerinde yer alan rakamları şu şekilde okumamız gerekiyor: Ülke kodu Firma kodu Ürün kodu Kontrol hanesi hakkında bilgi veriyor.
EAN-13 kodu 3-4-5-1 sayıdan oluşan 4 gruba ayrılmış 13 haneden oluşur.
Ülke kodu; ilk üç hane ülke kodudur.
Firma kodu; ülke kodundan sonra gelen sonra dört hanedir.
Ürün kodu; firma kodundan sonra gelen beş hane olup üretici veya satıcı işletme tarafından üretilen ürüne verilen ve o ürünü tanımlayan ürün kod numarasını göstermektedir. Aynı numara farklı iki ürünü kodlamak için kullanılamaz.
Kontrol hanesi; on üçüncü hanedir. Bu sayının aracılığı ile önceden programlanan okuma cihazı ile on iki sayının doğru okunup okunmadığı kontrol edilmektedir.
Türkiye’de Barkod numarası Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesinde olan ‘ Milli Mal Numaralandırma Merkezi’ tarafından, ticaretle uğraşan her firmaya verilmektedir. Diğer ülkelerde de bizdeki Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin muadili kuruluşlar tarafından verilmekte. Burada dikkat edeceğimiz husus Milli Mal Numaralandırma Merkezi... Buradan aslında kelimelerin dizilişi bize bir şeyler söylüyor. Milli demek o ülkeye ait demek. Yani üretilen ürünler bir ülkeye mal oluyor demek. Buradan iki sonuç çıkıyor. Birincisi her firma ürettiği ile ülkesini temsil ettiği için çok dikkatli olmalı kalite ve standardizasyondan asla taviz vermemeli. Yurt dışına satılan ürünler için, yabancı ülkelerde Türk malı dendiğinde bir güven oluşmalı. Yani her ürün bir temsil niteliğindedir. Burada da yine markalaşmanın önemi bir daha net anlaşılıyor. Bizim yurtdışında mallarımızın iyi ve kaliteli olması, tutulması aslında bir milli meseledir.
İkinci olarak Milli Mal Numaralandırma Merkez ifadesinden şu anlaşılıyor; aldığımız her ürün aslında stratejik bir savaş malzemesine dönüşüyor. Biz diyelim ki bir ülkeye ait bir ürünü aldığımız zaman, aynı zamanda o ülke ekonomisine de bir katkıda bulunuyoruz demektir. Bugün gelişmiş ülkelere baktığımız zaman ihracatları fazla olduğu için gelişmiş durumdalar. Bizim yurt dışından aldığımız her ürün o ülkenin büyümesine, kalkınmasına silahlanmasına yardımcı oluyor demektir. Olayı sadece ekonomik bir faaliyet alanı olarak görmemek gerekiyor .Her alış verişin ekonomik boyutu kadar, siyasi ve stratejik boyutu da vardır.
Hemen hemen tüm dünya ülkelerinin bir dünya hakimiyet politikası var, bir megola ideali var. Zaten olması da çok normal, zira böyle bir hedefi olmayan ülkeler kısa zamanda yıkılır gider.
Şunu baştan söylemek gerekirse: Gayrimüslimlerle ticaret yapmanın fıkhen bir sakıncası yoktur. Ancak belli bir ülkenin Müslümanlara karşı savaş ilan etmesi, Müslümanların bu ülkeyi boykot etmesini gerektirebilir. Nitekim fukaha, silah veya silah yapımında kullanılan demir gibi hammaddelerin herhangi bir düşman ülke (dârulharb) vatandaşına (harbî) satılması veya düşman ülke topraklarına taşınmasının haram olduğunu ifade etmiştir.
Komşu ülkelerden örnek vermek gerekirse Yunanlıların Megola İdeası; İstanbul'un (Konstantinopolis) merkezini oluşturduğu Bizans-Yunan İmparatorluğu'nun canlandırılması, Doğu Roma İmparatorluğunun topraklarının Yunan Krallığı'na katılması düşüncesidir. Ayasofya’yı yeniden kiliseye çevirmek ve Kıbrıs’ı bir Yunan adası yaparak anakaraya ilhak etmek. Bu düşünce gizli saklı değil, her platformda dile getirdikleri bir şeydir. O zaman biz Yunan menşeili bir ürün aldığımızda aslında Yunanistan’ın güçlenmesini sağlamış oluyoruz. Dolayısı ile onların hedeflerine yaklaşmalarına yardımcı olmuş oluyoruz.
Rus tarihinin megola ideası “Sıcak denizlere inmek.” Bu bilgileri ta lise ders kitaplarından biliyoruz. Bugün Rusların neden Suriye de ve Libya’da çok rahat görebiliyoruz. Bunlar komplo teorisi değil devletlerin reel politikaları.
Ermenilerin “Büyük Ermenistan” veya “Birleşik Ermenistan” dedikleri magola idealleri var ve toprakların bir kısmını Türkiye’nin doğu bölgesi, bir kısmını da şimdiki Ermenistan sınırları içinde yer alan topraklardan oluşmaktadır. Ermenistan da kim diyemeyiz. Büyüklüğü ne gücü ne diyemeyiz.. Daha dün mesabesinde 1945 yılında Rusya aracılığı ile Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı resmen talep etme cüretinde bulunduğunu biliyoruz. Milli mücadele yıllarına da Ermenilerin Taşnak, Armenakan, Hınçak çeteleri ile neler yaptıklarını ne zulümler ne katliamlar işlediklerini biliyoruz. Güçlendiği an ya da ülkemizin zayıfladığı an bu düşüncelerini pratikte tatbik etmekten bir an tereddüt geçirmeyeceklerdir.
Yine bizi doğrudan ilgilendirdiği için İsrail’in megola ideası Arz-ı me’vut dedikleri büyük idealleri vardır. Arz-ı Mev'ud sözlük anlamı itibariyle vadedilmiş yer demektir. Bu aynı zamanda İsrail’in itikadi ve imani meselesidir. Bizim için Mekke, Medine ve Kudüs NASIL KUTSAL,İMANİ BİR MESELE İSE ONLAR İÇİN DE ARZ-I MEV’UT KUSAL BİR MESELEDİR,İMANİ VE DİNİ BİR MESELEDİR. Olayın dini bir boyut kazanması meseleyi çok daha önemli kılmaktadır. Bakın arz-ı mev’ud un sınırlarına olayın vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Kutsal kitaplarında, Ahd-i Atîkte, Tesniye bölümünde Arz-ı mev'ûdun kuzey sınırı, Anadolu'daki Toros dağlarıdır. Yani Büyük İsrail Devleti’nin sınırları Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi de (Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Adıyaman) girmektedir. Mesele direk bizi, Türkiye Cumhuriyetini ilgilendiriyor. Mesele sadece Filistin ve Hamas meselesi değildir, Türkiye için bir güvenlik meselesidir. Bunu emekli amiral Cihat Yağcı’nın konuşmalarından ve yazdıklarından takip edebilirsiniz. O arz-ı mev’ut konusunda Türkiye’nin çok dikkatli olması gerektiğini söylüyor. Bugün yaşanılan İsrail Filistin savaşı sadece o yöreyi ilgilendiren, bölgesel bir çatışma değildir. 1947 den önce biri İsrail devletinden bahsetse gülüp geçilirdi, komplo teorisi denilirdi. İşte İsrail’in büyük hayali olan megola ideali arz-ı mev’ud u gerçekleştirmesi de mümkün olabilir. Bu bizim ve çevre ülkelerin tutum ve davranışına bağlı.
629 yılında fitne fesat çıkaran Yahudileri peygamberimiz (sav) Hayber kalesinde muhasara altına almış, kuşatma uzayınca ve sonuç alınamayınca onların en büyük geçim kaynakları olan hurma ağaçlarını kesmeye başlamıştır. Burada Yahudilerin ekonomisine darbe vurmak istemiştir. Bu ekonomik darbeden sonra Yahudiler Hayber kalesini terk etmek zorunda kalmışlardır. Bugün evimize giren her İsrail malı hurma ağacıdır. Bugün İsrail maaşlarını almamak, boykot yapmak o günkü Hayber savaşına katılma mesabesindedir ve bugünkü arz-ı mev’ud hayallerine indirilen bir darbedir.
Global bir dünyada yaşıyoruz. Çok uluslu şirketlerin varlığı aşikar. Bu durumda üretimin hangi ülkede, nerede yapılması ikinci planda kalıyor. O zaman yapacağımız iş o şirketlerin genel tutumu bilmek olmalı. Bazı çok uluslu firmalar” ben falanca devleti destekliyorum diyor” açıktan. O zaman bizde eğer o ülke bizim ülkemiz için bir tehdit oluşturuyorsa bizde ona göre tavır takınıp, o şirketin mallarını almamalıyız.