Osmanlı, Avrupa topraklarında Çimpe Kalesi’nin fethi ile toprak sahibi olmuştur.
Yıl 1356, devir Orhan Gâzi devridir. Küffarın yavaş yavaş devrildiği yıllardır.
Sonrası Balkanlar, Roma ve Viyana önleri…
Osmanlı, neredeyse savaşsız yıl geçirmemiştir. Girdiği hiçbir savaşta da kadınları, yaşlıları ve çocukları dünyadan göçürmemiştir.
Bu savaşlar, doğal bir tâlim ve terbiye yöntemi olarak bu büyük medeniyetin oluşumunda önemli bir yer etmiştir.
“Ey düşmanın sen benim ifâdem ve hızımsın.
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın.” diyen Üstad Necip Fazıl da, meseleyi kendi üslubuyla özetlemiştir.
Savaşsız yılı geçmeyen Osmanlı’nın son savaşları iyi geçmemiştir: Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı…
Osmanlı, Balkanlardan hazin bir şekilde çekilmiştir. O dönem Balkanların ensârı Anadolu olmuştur ve bağrını açmıştır.
Balkanlardan çekiliş, vatanı terk ediş değildir. Yahya Kemal’in Üsküp için yazdıklarını hatırlayalım:
“Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.”
Balkanların her santimine eser bırakan, İslam’ın mührünü her beldeye basan, adâletin kılıcını gök kubbeye asan Osmanlı, o toprakları tam bir Türk vatanı kılmıştır. Osmanlının çekilişi ise Balkanların en hazin ayrılığı olmuştur.
Bugün Balkanlar yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıyadır. Ensârını arayan bir Balkanlar durmaktadır karşımızda ve bize dünü hatırlatmaktadır.
Balkanlarda dikkatlerden kaçan bu göç hareketliliği, yarın için büyük terk edişlere kapı aralayabilir. Kosova, bu terk edişin göbeğindedir.
Elli bin Kosovalı vatanını terk etmiş durumdadır ve bir ümitle Macaristan’a sığınmaktadır. AB üyesi olan Macaristan bu göç dalgasından olumsuz etkilendiği için önlemlerini gittikçe sertleştirmektedir.
Almanya, Kosovalı göçmen kabul etmeyeceğini açıklamıştır ve kapılarını kapatmıştır. Elli bin Kosovalı Almanya’yı korkutmaya yetmiştir.
İki milyon Suriyeli mülteci bugün Türk topraklarındadır ve bu cömert millete söz söyleyen soysuzlar, elli bin Kosovalıya kapılarını kapatan Avrupalı medenilere(!) tek kelam edecek durumda değillerdir.
Neyse, konuyu dağıtmayalım.
Tespitimiz şu: Balkanlar bugünlerde kendine bir ensâr aramaktadır ve Anadolu gâliba onlar için biraz uzak kaldı.
Bilseler, bir ses verseler, bu toprakların onlara her dâim açık olduğunu bir görseler, Anadolu’nun Osmanlı’nın öz evlatları tarafından yeniden imar edildiğini bir anlasalar; Avrupalı sırtlanlara el açma zilletine düşmeyecekler.
Doksan yıllık suskunluk, bize Balkanları, Balkanlara da Anadolu’yu unutturmuş anlaşılan.
Kosovalı Müslümanlar şunu bilmelidir ki; ensâr yürekli Müslüman Türk milleti, mazlumların çığlığına sessiz kalmamıştır ve onları kendine yük görmemiştir.
Gönül kapısı her zaman açık olan bu millet, sınır kapılarını Kosovalı Müslümanlara açmakta hiç tereddüt etmeyecektir.
Kosovalı bunu bilsin, Arnavutlar bunu bilsin ve Bosnalı analar bunu bilsin.
Anadolu toprakları ensarlığının ustalık devresindedir. İki milyon Suriyelinin yanında elli bin Kosovalı bu millete yük değil yek olur. Balkanlardan gelen eski bir kardeş olur ve eskileri yâd edecek bir yâren olur.
Almanya, AB’nin kurucu ülkesi, Macaristan on yıllık AB üyesi bir devlet… Elli bin Kosovalı için önlem almak zorunda kalan Macaristan, sınırlarını kapatan Almanya, aslında bize bir şey mi haykırıyor?
Ne mi?
“Bizim kendimize hayrımız yok, varın siz işinize bakın, içinizden çıkan liderlere sahip çıkın. Liderinizin sahip çıktığı mazlum milletlerin gönlündeki yerinizi, bizim aramıza girerek kaybetmeyin. Hoş, bizim sizi almaya niyetimiz yok ama daha ne kadar oyalayabileceğimizi de bilemiyoruz. Korkumuz şu ki, biz böyle gidersek, yarına kalmaz size el açmak zorunda kalırız. Ümidimiz şu ki, bizi de geri çevirmezsiniz.”
Bu sesi duymak zorundayız, Balkanlara sesimizi duyurmak zorundayız. Oralar dün bizim vatanımızdı, bugün atamızın vatanı.
Yahya Kemâl’in hasretine ortak olarak bitirelim.
Balkanlar; Tuna’dan Meriç’e su olup akanlar,
Sana sevdalı, kor yürekli bir millet var.
Bükme boynumuzu bizim, el açarak küffâra.
Dâvet istersen, işte semâda yankılanır ezanlar.