Geçtiğimiz akşam Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Siyaset Meydanında programını izledim. Bakanımızın şimdiye kadar izlediğim en zevkli programlarından biriydi diyebilirim. Dış politika haricinde kendi hayatından bahsetti. Bakan olmadan önceki hayatı ile olduktan sonraki hayatının arasındaki farkları sıraladı. Üniversite hocası iken daha rahattım, kendi başıma her yere gidebiliyordum ama Bakan olduktan sonra güvenlik gereği bir çok aktivitesini yapamamaktan yakındı. Mesela Ali Kırca, şu an Bakan olmasaydınız, güvenlik konuları olmasaydı en çok zevk alarak yaptığınız aktivite neydi diye sordu. Bakan, medeniyet şehirlerinde sabaha karşı yürümek bana büyük keyif veriyor dedi. Aslında 2007 yılında siyasetle tamamen ilişkisini kesmeyi düşünüyormuş fakat Ak Parti’ye açılan kapatma davasından sonra Sayın Başbakan’ı yalnız bırakamazdım diyor ve bu ülkenin davası için kararını değiştirmiş, Başbakan’ı yalnız bırakmayacağına dair kendisine söz vermiş. O günden bu güne Dışişleri Bakanı olarak görevini yürütüyor.
Bakan Davutoğlu normalde sigara içmiyor. Diplomasi gereği Sırbistan ve Bosna arasındaki özür metnini değerlendirmek üzere dönemin Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Halis Slajdzic ile gece saat 1’de havalimanında buluştuklarını söylüyor. Devamını ise şu şekilde anlatıyor: ‘‘Bosna Hersek Cumhurbaşkanı'nı aradım, 'Havaalanına gelir misin?'' dedim. Halis Slajdzic 'Olur, tabi.' deyip geldi. Gece 1 gibi oturduk. 2 saate yakın metni müzakere ediyoruz. Fakat bütün acıları yaşamış o dönemde Dışişleri Bakanı olan birinden bahsediyoruz. Hatırladığı anda sinirleri boşalıyor ve kendisi çok sigara içer. Dünyanın en hızlı sigara tiryakilerindendir. Başladı sigara içmeye, durmadan yakıyor. Ben de hiç sigara içmem, hanım doktor o yüzden kesinlikle sigaraya karşıdır. Eve gelirken sigara koksam hanım her şeyimi çıkartır başka bir şey giydirir. Dedim ki şu sigaradan bana da ver dedim, başladık içmeye. Bir o yakıyor bir ben. 2 saat bittiğinde mutabık kalmış, o mutabık kalınan metni taraflara ilettik ve mesele aşıldı. Çünkü o sigarayı o anda o içmiyordu aslında, bütün o hafızayı içiyordu. Yaşadığı her şeyi hissediyorsunuz. Sinirle içiyor, keyif almak için sigara içmiyordu. Oradaki mesele o halin paylaşılmasıydı, biz de bunu yapabiliriz.’’
Bakan Davutoğlu New York’ta da bir kitapçısının olduğunu söyleyerek, ‘‘her gittiğimde oraya uğrardım Bakan olmadan önce çok rahat bir şekilde gidip gezebiliyor, kitapları inceliyordum. Fakat Bakan olduktan sonra bir program için New York’a gittiğimde kitapçıya uğramak istedim. Amerikan korumalar güvenlik zaafiyeti olur diyerek izin vermek istemediler. Biz bir şekilde konuşarak kitapçıya gittik. Amerikan korumaları kitapçının önünü sarmıştı. İçeride kitap bakarken yanımdaki bayan, burada sanırım önemli biri var, korumalar dışarıda bekliyor dedi. Bende kendisine dönerek evet, rahatsız ediyorlar dedim ve tebessüm ettik’’ dedi.
Tahran anlaşması sürecini de anlatan Davutoğlu 17 saat aralıksız müzakere yaptıklarını yemek bile yemediklerini söyledi. Bu süreçte bir gazeteci yanına gelmiş ve siz bunu kabul ettireceğinize inanıyor musunuz demiş. Bakan’da sormuş, sen yüzde kaç inanıyorsun diye. Gazeteci %10 deyince Bakan cevabını anında vermiş: ‘‘%10 diplomaside çok büyük bir şans dedim.' Zaten diplomaside bir problemi çözerken başarı şansı %50 ise bu başarı değil ki bu olabilecek normal bir iş. %60-70 ise zaten öyle. %10 ise şans iyi bir şans demektir. Ben %10 şans için bir savaşı durduracaksam 10 yılımı feda ederim’’