Bakan Bey kötü olmayı göze almalı

Ömer Kocabaş

Yaz günleri, tatilin yanı sıra sınav ve tercih telâşıyla da geçiyor. Liseler için tercih sonuçları açıklandı. Üniversite tercihleri için artık son düzlük. Üniversiteyi bitirip öğretmenlik başta olmak üzere kamunun çeşitli yerlerinde görev yapmak isteyenler KPSS’de ter döktü, dökmeye devam ediyor. Ardından iyi bir puan alırlarsa onlar da tercihle uğraşacaklar. Anlayacağınız eğitim dünyamız kâğıt üzerinde fonksiyonunu yerine getiriyor. Fakat yıllardır dile getirilen sıkıntılar aynı şekilde devam ediyor. Yeni dönemde bir mucize olabilir mi? Ümidimiz olmasa da bekleyip göreceğiz…

Eğitim dünyası, sistemi üzerine yıllardır yazıyoruz, değişen bir şey olmuyor. Arşivden herhangi bir yazıyı seçip yayınlasak inanın güncelliğini korur, sırıtmaz(!) Yıllardır bakanlar, sistem, sınav isimleri değişiyor ama eğitimdeki kalitemiz her geçen gün daha da geriye gidiyor. Aslında sorunun ne olduğunu veliler, öğrenci ve öğretmenler de biliyor. İdarecilerimizin de bildiği muhakkak. Fakat aynı klişeler devam ediyor, kimse elini taşın altına koymak istemiyor. Yeni Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin nasıl bir performans gösterecek merak ediyoruz. Temel sorun 12 yıllık zorunlu eğitim saçmalığı. Türkiye’de herkesi lise mezunu yapacağız diye eğitimin kalitesini günden güne düşürüyoruz. 8 yıllık zorunlu eğitim bir garabetti, 12 yıl bunun üzerine tüy dikmiş oldu.

Herkes okumak zorunda değildir. Bunu seçkinci bir tavırla falan söylemiyorum. Çocukta okuyacak çap, sabır yoksa onu zorlamanın bir anlamı yok. İlgi duyduğu farklı bir alanda pekâlâ kendini geliştirebilir. Okumak istemeyeni zorla sistemin içinde tutarak eğitim sistemini hem tıkıyoruz hem de kalitesini düşürüyoruz. Lise son sınıfa gelmesine rağmen çarpım tablosunu bilmeyen, okumasında sorun olan öğrenciler var. Ceketini asan lise diploması alıyor. Her sene 12. sınıfların devamsızlıktan sınıfta kalmaları affediliyor. Ara sınıflarda da veliler okul idarecileri ile konuşup, devamsızlık meselesi nasıl oluyorsa bir şekilde hallediliyor.

90’lı yıllarda eğitim sistemimizin belli bir kalitesi vardı. Fiziki anlamda yetersizdik. Sınıflar kalabalık, okulların fiziki altyapıları çok kötüydü. AK Parti iktidarı zor olanı başardı. Binlerce yeni okul açıldı, okullarımız son teknoloji ile donatıldı, eğitim kadrosu gençleşti vb. Denizi geçmemize rağmen dere de boğulmaya başladık. Eğitimimizin kalitesi sürekli düşmeye devam ediyor. Çözüm çok basit. Bana kalırsa ortaokulu belli bir diploma notunun altında bitiren bir öğrenciyi lisede örgün eğitime hiç bulaştırmamak gerekiyor. Doğrudan açık liseye gitmeli, bir yandan da mesleğe yönlendirilmeli. Hadi bakanlık benim kadar acımasız olmasın, öğrenciler örgün lise eğitimine başlasınlar. Fakat lise birinci sınıfta üç ve üzerinde zayıfı olan öğrenci sınıfta bırakılmalı. Ailesiyle konuşulup, açık liseye yönlendirilmeli. İllâ okuyacağım diyene bir şans daha verilmeli. Fakat ikinci kez sınıfta kalanın gözünün yaşına bakılmamalı. Aynı şekilde devamsızlık konusu da net olmalı. Hastalık dışında 15 veya 20 günün üzerinde devamsızlık yapan herkes sınıfta kalmalı. Sadece bu iki kriter bile adam gibi uygulansa birkaç yıla kalmaz mesafe almaya başlarız.

Okullarımız, özellikle liseler kreş değildir. Anasının, babasının hakkından gelemediği ergenlerin dört yıl hoşta vakit geçirecekleri yer de olmamalı. Veliler ben okuyamadım çocuğum okusun mantığıyla çocuklarının seviyesine bakmadan okula gönderiyor. Duygusal baktıklarından gerçeği göremiyorlar. İleride çocukları bomboş bir altyapı ile mesleği de olmadığından dolayı işsiz kalınca en çok üzülen yine onlar oluyor. Lisede hakkıyla bir eleme yapılmadığından üniversite de yığılma oluyor. Her ile bir üniversite popülist yaklaşımıyla açılan okulların çoğu liseden hallice. Aynı illerin farklı üniversitelerine açılan benzer bölümler nedeniyle edebiyat, tarih başta olmak üzere birçok değerli bölüm çöp hâline getirildi. Zeki, yetenekli öğrenciler bu bölümlere yönelmek yerine daha kolay iş bulabilecekleri alanları tercih ediyor. Lisede belli bir seviye yakalandıktan sonra üniversite kontenjanları ister istemez düşecektir. Açık öğretim diplomasının örgün eğitimle bir değerlendirilmesi saçmalığına girmek bile istemiyorum.

Disiplin konusu da yanlış anlaşılıyor. Tamam, okullarda dayak olmasın, bizim zamanımız da olduğu gibi sırf saçına jöle sürdü diye öğrenciler arkadaşlarının yanında küçük düşürülmesin. Fakat okulda kim öğrenci, kim öğretmen belli olsun. Kılık kıyafet serbestliğinde sınır kalmadı, işin suyu çıktı. Öğretmenin öğrenci üzerinden tek otoritesi not kaldı. Genelde yaramazlık yapanların not umurunda olmuyor. Nasıl olsa diplomayı alacağız diye düşünüyorlar ve haklılar da...

Sistemdeki aksaklıkları konuşmaktan müfredata sıra bile gelmiyor. Yeni bakandan en büyük beklentimiz, öğrenci ve velileri karşısına almaktan korkmayıp, yeri geldiğinde “kötü” olmayı göze almasıdır. Cep telefonu yasağı başta olmak üzere eğitime yeni bir ayar verilmelidir. Okumaya niyeti olmayanlar sistemin dışına çıkarılınca emin olun tabiatın kendini yenilemesi gibi eğitim dünyası da kısa sürede yeniden kendine gelecektir.