Sosyal vakıalar canlı bir organizmanın birçok kaynaktan etkilenip karşı refleks göstermesi gibi bir çarkın içinde dönüyor. Küçük bir sosyal gruptan koca koca devletlere kadar çeşitli etkilere çeşitli tepkiler veriyor.
Sanırım yukarıda kurduğumuz cümleler cemiyet, halk, millet, devlet gibi olgu ve kavramları bir bilim dalı ve disiplin içinde inceleyen sosyoloji için yargı ifade eden ve muhakkak tartışmaya cümlelerdir.
İki kişi arasında gelişen ve devam eden hiçbir ilişki yoktur ki üçüncü bir kişiyi dolaylı ya da direk olarak etkilemiş olmasın. Buna rağmen bir olayın toplumsal boyuta ulaşması sadece sayılı veriler ve kişilerle mümkün olmuyor. Sosyal vakıa dediğimiz mevzunun, tüm bireyleri ilgi alanına çekmesi ile toplumsal bir boyut kazandığını kabul etmek durumundayız.
Peki, neden bu girişi yaptık? İlkten cevap vereyim, bir olayı değerlendirmenin birkaç yolu var. Üzerine konuşulacak vakıa onlarca açıdan, onlarca farklı göz tarafından değerlendirme sahasına çekilebilir. Lakin yarına dair isabetli “bu böyledir” kelimeleri ile biten cümleler kurabilmek kolay olmadığı gibi çok çetin bir kavgaya girmek gibidir.
Daha basit cümleler kuralım dilerseniz. Çevrenizde ben de dâhil “ben demedim mi, bak!” ile başlayan cümle duymadığınız kaç gün geçiyor. Demem o ki “olan olunca” üzerine söz üretmek ve lafı çekinmeden sarf etmek bir değer ve eder taşısa da aslı mesele “olan olmadan” olabilecekleri sezip, görüp, söyleyip ve ikna edebilip olana cüzi irademiz kadarıyla iyi ve doğru bir yön verebilmek değil midir?
Ekranların renkli ve ışıklı salonlarından tutun da mahallenizin kahvesine kadar herkes kendi izanı ve kesbince arka arkaya cümleler kurar. Kızar, öfkelenir, çareler üretir, yol gösterir. Hele bir de kazara dediği gibi bir sonuç çıkarsa değmeyin keyfine, bak ben dediydim deyip, kaş kaldırmanın hazzı sarıp sarmalar uzmanımızı. Yarına dair cümleler kuran pek azdır oysa. Olanı derinlemesine irdeleyip, düşüncelerini sere serpe sergileyenler, ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularına da cevap verir, ama ne olacağına dair bir şey söyleme cesareti gösteremez.
Olana bakarak, yarına dair “bu böyledir” diyebilenler ve gerçekten isabet edenler, “ben dediydim” cümlesinden pek hazzetmezler. Bu hal nerede ve kimlerde görülür daha çok? Bilende görülür elbet. Âlim olanda, arif olanda, amil olanda görülür.
Bak söylüyorum, çok konuşup israf edenler değil, yeri gelip gereğince söyleyenler sözü hakkıyla isabet ettirir.