Bağışıklık sistemi derken…

Mehmet Topuz

Biyolojinin kendi kavramsal dizgesi içerisinde yer alması konunun yönü itibariyle elverişli bir zemin oluşturabilir. Bağışıklık sistemi, biyolojinin kendi bütünlüğü içinde bir takım olguların etki ve tepki yönüne pozitif ve negatif manada bir ivme kazandırabilmekte… Tabi burada gündelik yaşamda bağışıklık sistemi üzerinde etkili olan unsurlar, stres, yeterli ve yetersiz beslenme durumları olabilmektedir. Fakat anlatmak istediklerim, bağışıklık sisteminin konusal bağlamda alanını artırmak, felsefi anlamda birkaç kavramsal olguyu da sürece dâhil etmek olacaktır.

Bence ifadesi bir öznellik kazandırabilmekte cümleye… Bence kısmını dâhil edip, burada bağışıklığın sadece somut kavramsal alanını terk edip, soyutsal yönü itibariyle de sürece dahiliyeti yeni başlık oluşturmasa da, düşünülebilir bir yönü olmasını en azından sağlayabiliriz. Bu süreçte bir teşhis ve tedavi sürecinden de bahsetmek kraldan çok kralcı bir anlayışın ürünü olması branşsal alandan uzakta çokta doğru olmayacaktır. Kraldan çok kralcı anlayışı yazının genel çerçevesinde yol haritası niteliğinde olacağını baştan söylemek, kral ve kralcı olmadan ilerlemek bir deneme yazısının kavramsal niteliğine de katkı sağlayacaktır.

Şöyle; bağışıklık sistemi, sadece biyolojik yönünün yanı sıra, iradenin bağışıklık sistemi, beyinsel bir bağışıklık sistemi ve duruşsal bir bağışıklık sisteminin varlığına, doğasal bir bağışıklık sisteminin ve insancıl bir bağışıklık sistemlerinin varlığı da konuşulabilir mi? Evet… Çünkü sorgulamakla ve düşünmekle başlamak, işin coğrafi ve beşeriyetsel dengesinde bağışıklık düzeyinin istatistiksel verilerine bakıp, bağışıklık siteminin düşmesi ve yükselmesine bir parametre oluşturabilir.

Beşeriyetin, insan boyutundan ve insan olabilme yönüne yani genelden özele olan yolculukta, iradesel bir bağışıklık sisteminin, robotlaşmayan yönü itibariyle beslenmesi gereken bir alan olduğu kanaatindeyim. İnsanız, acının, hüznün ve bunlara dair soyut verilerin yaşanmışlığın içinde var olması iradesel bağışıklık sisteminin de güçlü olması yaşamsal sürece olan etkisini hissettirecektir. Söylemenin kolaylığına sığınmak yerinde bir eleştiri olma özelliğini elbette bir yönüyle taşıyabilir.

Beyinsel bağışıklık sistemi de, aslında bir organizmanın bütünlüğü içerisinde yer alabilir. Bura da beynin de alzheimer olmaması ve insanın bilgi temelinde beynini hangi düşüncelerle beslediği de, beyinsel bağışıklık sistemi üzerinde etkisi elbette söz konusu olacaktır. Söylemsel yönü itibariyle, hem eğitimde hem de tıpta düşüncenin öğrenme de ve organizmanın sağlık yönünden etkisini duymayan yoktur. Olumlama ve olumsuzlama durumu düşüncenin, beynin mevcut yapısından uzakta, birçok olumsuz durumu bertaraf ettiği de bilinmekte… Yani beynin okuma, öğrenme, araştırma ve düşünme sürecine evrilmesi beyinsel bağışıklık sistemi üzerinde etkili olabilmektedir.

Doğasal bağışıklık sistemi üzerine de birkaç kelam etmek gerekecek olursa. Şunu diyebiliriz; insanı, kimlik olarak merkeze alırsanız, bir yanında doğasal bir bağışıklık sisteminin varlığını, diğer yanında ise; beşeriyetsel bağışıklık sisteminin olduğunu pencereden dışarı bakabilirseniz; şuan görebilirsiniz. Bu yönüyle basit. Felsefenin bir aklı, iradenin bir aklı, doğanın bir aklı var. Doğasal bağışıklık sisteminin çökmesi durumu, bütün dengeleri etkileyebilir.

Sonuçta; bağışıklık sistemini ele alırken bütün dengeleri düşünülüp, bağışıklığın yetersiz öğrenme, yetersiz beslenme, yetersiz düşünme, doğasal bağışıklık durumuna saygı, beyinsel ve fikirsel bağışıklık sistemi ve iradesel bağışıklık sistemi argümanları da beşeriyetsel ve doğasal organizmanın bütününe etki edebilir.

Bütünün, parçadan ayrı düşünülemeyeceği gibi…

Sağlıcakla…