Babamın sıkı arkadaşıydı Necip usta. Onun şehir merkezinin dar bir sokağında börekçi dükkânı vardı. Eş, dost ve dükkân komşuları ona; “börekçi Necip” diye hitap ederdi genellikle. Köşe başında yıkılmamak için direnen küçük ve köhne dükkân babasının yadigârıydı ona. Nostalji kokan ara sokaklarda onun gibi çok esnafın dükkânı vardı ama Necip usta da böreği de bir başkaydı. O, müşterilerine sadece börek ikram etmez, güler yüz ve tatlı dil de ikram ederdi. Müşterilerinden bazıları; “Sen böreğinden daha tatlısın be usta!” Diye iltifat edince, “hadi hadi yutmadım bu sözü, bu defa böreğin parasını isterim ha!” Der, davudi sesiyle bir kahkaha patlatırdı ortalığa.
Babam evde olmadığı zaman Necip amcanın yanındadır derdik ailece. Babamla Necip amca sanki kardeş gibiydiler. Babam onun gibi lezzetli börek yapmayı beceremese de, tatlı dili ve güler yüzüyle adeta onunla yarışırdı. Arada bir babamla beraber Necip amcanın dükkânına uğrardık. Onların şakayla bezenmiş sohbetleri ve gözleri yaşarıncaya kadar kahkaha atıp neşe içinde birlerine takılmaları ilginç gelirdi bana. Onları her gördüğümde, keşke benim de böyle bir arkadaşım olsa derdim içimden.
Bir kış günü babamın ani vefatıyla üzüntüye boğulduk. Necip amca dükkânın camına; “Cenazemiz var!” yazısını yapıştırıp, dükkânını açmadı epey bir süre. Hep yanımızda oldu kederli günlerimizde. Taziyeye gelip gidenlerle tıpkı bizim gibi ilgilendi eşiyle beraber. Bu acı kayıp bizleri olduğu gibi onu da üzmüş ve içini sızlatmıştı. Eşi annemin acısını dindirmek için çırpınırken, oğlu Ali de benim yanımdan bir an olsun ayrılmadı.
Ne yapacak bir şey vardı, ne de konuşacak! Doğmak haksa ölmekte haktı elbette. Bu devran böyle gelmiş böyle gidecekti. İnsan hayatının fani (geçici) olduğu yadsınamaz bir gerçekti.” Zaman her şeyin ilacıdır Mehmet’im, gün gelecek yaramız kabuk bağlayacak!” Diyen Necip amcaya hak vermiyor değildim. Üstelik kadere rıza göstermek inancımızın gereğiydi. Olması gereken; sabretmek ve tevekkülle yaşamaktı her zaman.
Vakit buldukça Necip amcanın dükkânına uğrar olmuştum. Dükkânın her köşesinde babamdan bir iz vardı sanki. Necip amca artık eskiden olduğu gibi kahkaha atmaz olmuştu. Beni görünce, “Aslan yeğenim.” Diyerek elini omzumda gezdirir, sonra da yüzümü müşfik bakışlarla süzerdi.
Yine bir kış günüydü. Necip amcanın dükkânının camına asılan, “Cenazemiz var, kapalıyız!” yazısını görünce sendeledim. İnşallah korktuğum gibi değildir dedim içimden. Dükkân komşusu; “Börekçi Necip’i kaybettik.” Deyince elim ayağıma dolaştı, birden neye uğradığımı şaşırdım. Geçen yıl bir kış günü babamı, bu yıl başka bir kış günü de baba gibi sevdiğim arkadaşı Necip amcayı kaybetmiştim. İçim yanmış, ruhum daralmıştı. Necip amcanın evine koştum ve Aliye sarıldım gözyaşları içinde.
Esenliğiniz daim olsun.