Kıbrıs konumu itibariyle Türkiye gibi hep batılı gözler altında oldu. Sultan II. Selim’in 1571 yılında fethetmesinin ardından Kıbrıs rahat bir nefes alsa da 1878’de elimizden çıkıp İngilizlere geçti ve tahmin edileceği üzere bir türlü rahat yüzü görmedi. Özellikle o dönem ki Rumların Türklere bakışı o kadar nefret doluydu ki Türkleri adada istemiyorlardı. Çünkü Rumların tarihten beri süregelen bir Megali ideası var. Yani en basit ifadeyle Büyük bir Yunan Devleti kurmak istiyorlar. Bunun içinde Türklere karşı tarihe ‘Enosis Hareketleri’ olarak geçen çirkin saldırılar düzenlediler. Enosis Rumların Yunanistan’a bağlanmak istemesi demekti. Kıbrıs Sorununun kökeninde aslında bu istek bulunuyor. Rumlar sırf kendi kimliklerini düşünerek hareket ettikleri için yıllarca Türklere huzur vermediler. O kadar ki Türkleri adadan atamayacaklarını anladıkları için 1955’de EOKA adlı terör örgütünü kurdular. Örgüt ‘Akratis Planı’ adını verdikleri plan dâhilinde Türklere katliam yapmaya başladı. Plandaki Akratis ismi şaşırtıcı gelebilir ama dönemin Savunma Bakanı Yorgacis’in kod adı… Savunma Bakanının da içinde olduğu bir örgüt… Hatırlayan büyüklerim bilirler Yorgasic’in nasıl katı bir faşist olduğunu…
EOKA önderliğindeki katliamların ilk ve en önemli perdesi tarihe “Kanlı Noel” adıyla geçti. Tahtakale mahallesinde kimlik kontrolü yapar gibi Türklerin aracını durduran polis kılığındaki Rumlar, duran aracın içerisindeki Zeki Halil ve Cemaliye Emirali’yi makinalı tüfeklerle tarayarak öldürdüler. Bu olaydan sonra Rum katliamları da başlamış oldu.
Bu katliamlar aslında o kadar çok ki… Ama benim içime en çok dokunan suikast Kumsal Katliamı… EOKA'cı 150 terörist Lefkoşa'daki Türk köylerini bastılar. Burada Türk subaylarının yaşadıkları yerleri bilen caniler 103 köye saldırdı. O gece 364 Türk can verdi. Binbaşı Nihat İlhan o gece evinde değildi. Eşi Mürüvvet Hanım ve çocukları korkundan evin küvetine saklandılar. Ama evi basıp odaları gezen Rumlar, küvette gördükleri çocukları ve anneyi insanlığa sığmayacak şekilde katletti. Bu kadar faşistçe bir kıyım neden yapılır bilmem ama o gece her şeyden habersiz olan Nihat İlhan kendisine durumu anlatmaya giden Çoban Hüseyin’e heyecanla çocukların sütünü ve peynirini götürdün mü diye sorunca çoban bir çırpıda; “Hayır götürmedim. Çocuklarınız artık ne ekmek yiyor, ne peynir yiyor. Onlar Allah’ına kavuştu.” diyecekti.
Ada’ya, Birleşmiş Milletler kararıyla gönderilen Barış Gücü, Türklere yapılan sistemli katliamı, ekonomik kısıtlamaları ve aralıksız sürdürülen terör hareketlerini önemsemedi. Türklerin, 11 yıl süren bu insanlık dışı kuşatma altında yaşamaya zorlanması, 30 binden fazla Türk’ün, çadırlarda, sinema salonlarında okullarda barınmak zorunda kalması bardağı taşırdı. Daha bahsedemediğim birçok benzeri olay artık adadaki Türkleri çıkmaza sürükleyince Türk hükümeti bir adım atması gerektiğini anladı.
Böylece Türkiye 20 Temmuz 1974’te “Mutlu Barış Harekâtını” gerçekleştirdi. Sabah saatlerinde Türk uçaklarının bombardımanından sonra, Türk ordusu havadan ve denizden saldırı başlattı. Ve kısa sürede Girne alındı. Ardından BM hemen ateşkes istedi. Türkiye şartlar dâhilinde ateşkesi kabul etti etmesine fakat Rumlar karara uymayıp ellerindeki esirleri serbest bırakmayınca, dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş barışın mümkün olamayacağını ‘Ayşe Tatile Çıksın’ parolası ile Ecevit’e bildirdi. Buradaki ‘Ayşe’ Turan Güneş’in kızının ismi… Böylelikle tarihe “Attila Harekâtı” olarak da geçen Kıbrıs Barış Harekâtı başladı.