Benim tellere takılmayan tek uçurtmamdın
Sen de gökyüzünde kayboldun
İnsan sahip olduğu her şeyden ayrılmaya gelmiştir bu dünyaya. Bu onun imtihanının bir gereğidir. Aslında sahip olduğu şeyler de kendisinin değil, yaratıcısınındır. Evet, bizlerin en çok acı duyduğumuz ve bu dünyaya özgü olan ayrılıklar. Madem kaderimizde var bu, öyleyse bunu da olması gerektiği gibi yaşamamız bizim kulluk görevimizdir. Attila İlhan “ ayrılıklar da sevdaya dâhil “ der bir şiirinde. Sadece sevdalılar ayrılmaz elbette. İnsan doğduğu evden, yaşadığı şehirden hatta ülkesinden ayrılmak durumunda olabilir. Oğlundan, kızından, arkadaşından, dostundan, yaptığı işten ayrılanlar da vardır. Bugünkü yazımızın konusu ayrılmanın onuru olsun istedim. Çünkü etrafımda gördüğüm pek çok olayda bunu pek de iyi anlayamadığımızı, ayrılığın onurunu zedelediğimizi görüyorum maalesef.
Gitmelere karşı bir yürek yangınımızın olması son derece doğal bir şey. Ancak ayrıldığımız insanla yaşadığımız anılar bizi ona sadece bağlamaz, aynı zamanda ona saygılı olmamızı da elzem kılar. Çağımız ayrılıklarından sonra, kalan “ gitmese de ben gönderecektim “ havasında kalıyor, giden ise “ ben bıraktım, bizden olmazdı zaten “ triplerinde gidiyor çoğunlukta. Oysa her insanın bir değeri, bir onuru var. Bu değer, bu onur yanımızda olduğunda da korunmalı, bizden ayrıldıktan sonra da korunmalı. Kaldı ki içimizde ukde olarak kalan sevdanın da üstünü örtüp yok sayarak yaşamak ağır bir yüktür. İnsanlar birbirini güzel hatırlamalı güzel anmalı. Nasıl ölen biri hakkında genellikle güzel şeyler söyleniyorsa, ayrıldığımız insanlar hakkında da güzel şeyler söylemeli. Elbette her yaşanılan şey güzel olmamıştır, elbette kötü hatıralar da olmuştur. Ancak güzellikler, iyi taraflar dile gelmelidir. Bütün ilişkiler üzerinde cereyan ettiği dünya gibidir. Nasıl dünyada kötü şeyler de yaşanıyorsa genel olarak dünya güzeldir. Biz her zaman genel bakmayı başarmalıyız.
Doğduğu evden, annesinden, babasından ayrılması gerektiğinde bu ayrılığın da bir hukuku var. Ziyaretler, aramalar, güler yüzlü gelip gitmeler. Onların değerini, onurunu her yerde halel getirmeden taşımak evlatların görevi olduğu gibi anne babaların aynı şekilde tavır göstermeleri olması gereken tutumdur. Hayat değişkenlik gösterir, değişmediği zaman bir sorun var demektir. Çocuklar, büyür evlenir. Anne baba yaşlanır ve ister istemez bu ayrılıklar kaçınılmaz olur. İnsan yaşadığı günün, mekânın ve başına gelen olayların fıtratını bozmadan onurunu korumaya memurdur.
Arkadaş ve dostların ayrılmasında korunması gereken en büyük şey sırlardır. Nasıl beraberken buna sahip çıkılıyorsa, ayrıldıktan sonra da sahip çıkılmalıdır. İkinci olarak ise onu güzel anmak, güzel anlatmak lazımdır. Birinden adını duyduğunda, onunla yaşadığı güzel günler aklına gelmeli ve muhatabına güzel anlatmalıdır. Elbette üçüncü şahısların zarar göreceği bir durum varsa bu da münasip bir dille anlatılmalıdır. Günümüzde arkadaşlık, dostluk kolay kurulmuyor maalesef. İş ilişkileri, okul arkadaşlığı ya da zorunlu beraberliklerle yürüyen bir hayat yaşanıyor ama bu ilişkiler derinleşmiyor çoğunlukla. Ayrılmak durumunda da unutulup gidiyor. Çalıştığı işten ayrılan çalışan, işçisini işten çıkaran patron da ayrılığın onurunu korumuyor genellikle. Oysa alın teri, emek, birbirine geçen hak v.s. hiç göz önüne alınmıyor ve sadece dünyalık hesaplarla bir tutum belirlenip hayata geçiriliyor.
Verdiğim örneklerin dışında da birçok örnek ortaya konulabilir ayrılıklar üzerine. Ancak hangi örnek verilirse verilsin sonuç genelde sıkıntılı bir durum arz ediyor. Günümüzün her şeye maddi bakan gözleri, gördüğü her manzarayı doğal olarak yanlış yorumlayıp, yanlış kararlarla yanış uygulamalara yöneliyor. Zamanın aleyhimize çalıştığı şu üç günlük dünyada düzeltmemiz gereken çok şey varken neden ayrılığı ele aldığım sorgulanabilir. Ancak benim düşünceme göre hayatın ana unsuru olan insan ve insan ilişkileri bir hakikat eksenine oturtulmadan bu olumsuz manzarayı düzeltmemiz mümkün değil.
Elbette her şeyden ve herkesten ayrılacağız. Dünyanın kuralı böyle. Ama ayrıldığımız insanın ve hatta eşyanın bile bir hakkı, hukuku olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bu onunla ya da o şeyle kurduğumuz ünsiyet, onun veya o şeyin bizden sonraki hayatını devam ettirirken hakikat üzerine mi, yoksa dünyanın süfli kurallarına göre mi devam edeceğini etkileyecektir. Uçurtmalarımız tellere takılsa da gökyüzünde kaybolsa da onu güzel analım.
Sevgiyle kalın.