İnsanın Allah’a kulluktan sonraki sorumluluğu, ana-babasına saygılı olması ve onlara iyi davranışlar sergilemesidir.
İnsan, anne ve babasına karşı “öf” bile demeyecek kadar anlayışlı, saygılı, hürmetkâr, alçakgönüllü olmalı ve onlara daima güzellikle muamele etmelidir.
Anne-babası kendisini yetiştirip büyütürken nasıl emek verdiyse kendisi de onlara karşı aynı çabayı göstermelidir.
Bu çerçevede Sevgili Peygamberimiz, anne hakkına ayrı bir önem vererek,“Cennet annelerin ayakları altındadır.” müjdesini vermiştir.
Yine O, vaktinde kılınan namazdan sonra Allah’a en sevimli işin ana-babaya iyilik etmek olduğunu bildirmiştir.
Allah'ın rızasını kazanmanın yolunun da anne-babaya hizmet ve onları sevmekten geçtiğini ifade etmiştir.
Anne-baba; fedakârlığın, bağlılığın, cömertli-ğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolüdür.
Anne hep verir, fakat karşılık beklemez. Anne, yavrusunu 9 ay karnında, 2 sene bağrında, ölünceye kadar da kalbinde taşır.
Bu üç evreye işaret olarak Peygamber Efendimiz: kendisine; “ey Allah'ın Resulü! İnsanlar arasında iyi davranmama en çok layık olan ve bende en çok hakkı bulunan kimdir?” diye soran sahabiye cevap olarak; “annendir”, buyurdu. “Sonra kimdir?” dediğinde yine, “annendir”, “sonra kimdir Ya Resulallah?” sorusuna ise; “sonra babandır”, cevabını vermiştir.
Bu cevabıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v.) annenin, evlat üzerinde iyilik ve ihsan hakkının babaya nisbetle daha fazla olduğunu ifade etmiştir.
Sebeb-i vücudumuz olan anne ve babamız, şüphesiz sadece senenin bir gününde hatırlanmaya layık değildir.
Aksine onlar ömür boyu sevgi, saygı ve kesintisiz bir hürmeti hak etmektedirler.
Onların varlıkları yük değil, hanelerimizin bereketi ve nimetidir.
Dahası, dünya ve ahiret mutluluğunun yolu onların rızasından geçmektedir.
Bu hususa işaret eden Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah katında red olunmayan, kabule şayan dualardan biri de anne-babanın evladına yaptığı duadır.”4 buyurmuştur.
Ne mutlu anne-babasının hayır dualarını alarak Cenab-ı Hakk’ın hoşnutluğunu kazananlara.