Avrupa korkar mı? Son çağın ve dünya düzeninin arenası, paranın ve ekonominin akış yatağı, sömürünün krallığı ve sonsuz egemenliğin heyulası Avrupa…
Avrupa dediğimiz bir kıtadan çok daha fazlası, coğrafi bir terim olmanın çok ötesinde. Teknolojik gelişmelerin ve bilimsel araştırmaların tüm dünyadaki ilk laboratuvarı gibi. Buna rağmen tek başına ve kendine yetememiş hatta sıkışıp kalmış bir ruhsal çöküntü halinde sağa sola saldırmasını ne ile izah edeceğiz?
Avrupa’nın bizden gayri ülkelerle ve coğrafyalarla olan ilişkisi hep tek yönlü olagelmiştir. Kararları ve ilişki biçimini Avrupa belirleyecek ve sonuçta kazanan hep Avrupa olacak. Zihniyet hep bu minvalde olduğu için tüm işler Haçlı zihniyeti ile ilişkili olagelmiştir.
Avrupa tüm kalelerini ikmal etmiş ve muhkem hale getirmiş olsa da korkusunu yenememiştir. Dağılıp gitmek onların en büyük korkusu olsa gerek. Ellerinde tuttukları dizginin başkası eline geçmesinden, sahip oldukları gücün zayıflamasından korkuyorlar. Daha da önemlisi bir Avrupa hayalinin her zaman canlı olmasını istiyor ve bu hayalin yıkılmasından çok korkuyorlar.
Bizimle dertleri ne? Ne bırakıyorlar kendi başımızın çaresine bakalım ne kabul ediyorlar onlar gibi olalım.
Birçok tarihi kaynak özellikle İstanbul’un fethinden sonra dur durak bilmeyen Osmanlı’nın ilerleyişi karşısında büyük korkuya kapıldığını söylüyor. Avrupa’daki birçok ülke “acaba bu yıl Türkler ülkemize gelir mi” tedirginliğini düşünüyor. Türkler üzerine düzenlenecek Haçlı seferleri gündemlerini meşgul eden yegâne konu oluyor.
Gerek Papa gerekse diğer Avrupa ülkelerinin liderleri, kralları, şövalyeleri, dükleri, kontları tüm plan ve programlarını “Türkler şimdi ne yapacak” sorusu üzerine yapıyorlar.
Elbette Türklük dinden ve imandan ayrı düşünülen bir tavır ve eda değildi. İslam olmak Avrupa’da Türk olmak ile anılıyordu. Gelebilecek bir saldırı karşısında kendilerini İslam’a karşı koyan Hristiyan birer temsilci olarak düşünüyorlardı.
Avrupa yakıp yıkmak işini pek iyi bildiği için karanlık çağından kurtulmayı zar zor becerdi lakin kalıntılarını atmayı başaramadı. Kendi komşu ülkesinden hatta kendi ülkesindeki ayrımdan, kamplaşmalardan ve zıtlaşmalardan çok çekti. Irkçılık, zengin fakir ayrımındaki keskinlik Avrupa’nın içten içe çürümesine yol açtı. Tüm bunların farkında olan Avrupa korkmasın da kim korksundu.
Lakin Avrupa tüm olan biten hengâme ve debdebeyi kendi coğrafyasından uzak tutmak için çok daha tehlikeli bir işe kalkıştı. Hemen her türlü yolu kullanarak örgüt işine girdi. Almanya’dan başlayarak neredeyse tüm Avrupa gizli örgüt ve yapıların uğrak yeri, cirit attığı yer haline geldi. Bu yapıları önce kendi ülkelerinden başlayarak uzanabildikleri tüm coğrafyalarda kullandılar.
Bununla kalmayan Avrupa kurduğu büyük Hristiyan birliği ile birlikte bir nevi kaleyi güçlendirmeye çalıştı. Lakin içlerindeki korku o kadar gizli ve o kadar güçlü ki kendi kurdukları birliğin sonundan bile korkar hale geldiler.
Son zamanlarda Türkiye’den başlayarak ülkelerin iç işlerine dünden daha fazla ve daha net biçimde müdahil olmak istemeleri herhalde bizim iyiliğimiz için değil…