Edebiyat ve sanat dünyamıza emek veren önemli insanlar arasında Konya'da mesleki görev, eğitim, sürgün, doğum vb. değişik vesileler ile bulunan ve Konya'nın kadim tarihi, kent yaşantısı ve kültüründen etkilenen yazarlar olarak Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Atilla İlhan, Zülfü Livaneli, Pertev Naili Boratav, Ruhi Su, Tarık Buğra, Yılmaz Güney gibi önemli insanlar dikkat çekmektedir. Edebiyat ve sanat dünyamıza katlı sağlayan bu kişilerin Konya ile birlikte anılan ve eserlerinde ortaya çıkan birikim ve etkileşimleri, hatıraları ve fotoğraflar üzerinde bir kaç yıldır yoğunlaşarak araştırıyorum.
Bu bağlamda edebiyatımızın ve Türkçenin önemli seslerinden şair ve yazar Attila İlhan'ı bir de bu pencereden inceleyelim. Atilla İlhan, şair bir babayla roman meraklısı bir annenin çocuğudur.Konya Ilgın ilçesindeki ilkokul zamanlarında ve ortaokul öncesi kendisine esin kaynağı da oluşturacak biçimde çocukluk günlerini geçirmiştir.
Atilla İlhan 12 yaşında iken 1937 yılında babasının kaymakamlık görevine atanması nedeniyle 1937-39 yılları arasında yaklaşık 2-3 yıl kaplıca diyarı Ilgın ilçesinde yaşamıştır.
Kendisine hediye edilen fotoğraf makinesi ile Ilgın ve çevresinden çekimler yapmıştır. Otobiyografik hayat öyküsünde Konya Ilgın ilçesindeki çocukluk arkadaşları ile olan günlerinden bahseder. Arkadaşı ile olan bir fotoğrafına yer verir. Attilâ İlhan’ın bütün sanat hayatını etkileyen Ilgın günleri yazarın Anadolu ile ilk karşılaşmasıdır aynı zamanda. izmir Karşıyaka’nın Frenk kültüründen dışarıya çıkarak Anadolu insanının durumunu gören sanatkâr Ilgın’da deneyimlediği yaşantıyı ömrünün sonuna kadar unutamayacaktır. Ilgın ilçesininin 27 km güneyindeki bir köy mezarlığından esinlenerek Barakmuslu mezarlığı şiirini yazmıştır.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında toplumsal gerçekçilikten hareketle şiirlerini yazan Attilâ İlhan’ın Barak Muslu Mezarlığı şiirinde Şair, yaşadığı Anadolu coğrafyasının savaşa bakışını ve geçmişte yaşadığı acıları manzum hikâye olarak ele alır. Savaşlar neticesinde gelen ölümler ile basit ölümler karşılaştırılır. Barak Muslu Mezarlığı, sıradan insanların mezarları ile doludur. Fakat ölenlerden sonra gelenler atalarının mezarlarını ziyaret edebilirler. Savaşta ölenlerin mezarları dahi yoktur. Şekil bakımından Türk şiirine yenilikler getiren şair, kendisinden sonra gelecek birçok şaire öncülük yapar. İmla ve noktalamayı reddeden yeni bir bakış açısına karşın ele aldığı konu ile kültürel değerleri kenara bırakmaz. Şair, Anlatıcı kahramanın düşünce dünyası ile kendi arasında özdeşlik kurar. İmge dünyası açısından geniş bir kullanıma sahip olan şair, simgelerden de yararlanır. Kendine has bir üslûp kullanan şair hem hitabet hem de yakarış üslûbunu seçer. Mısra başı tekrarlar ve mısra içi tekrarlar şiire ahenk katar. Kelime içi ses benzerlikleri de ahengi artıran unsurlardır. Halk diline yakın bir anlatım kullanır.
İlhan’ın Barak Muslu mezarlığı ile Mehmet Akif’in Çanakkale şiiri, içerik ve şekil bakımından örtüşür. Benzer bir söylem roman türü eserlerinde de görülmektedir. Dersaadet’te Sabah Ezanları romanında ise Münif Sabri, Neveser ve Bacaksız Abdi tipleri çevresinde, İttihat ve Terakki öncesi ve sonrasındaki oluşumlar, Anadolu’da filizlenen Millî Mücadele dönemine kadar gelir. Burada ezan sesinin Millî Mücadele'deki simgesel rolü, inançla şekillenmiş bir kurtuluşun hikâyesini naklettiğinin göstergesidir.
Şair, Anadolu insanının yaşadığı sıkıntıları bu şiirde dile getirir. Savaş, hastalık ve eşkıyaların sebep olduğu ölümler yalnızlığı anlatmak için seçilmiştir. Hastalık, kaza gibi nedenlerle ölen kişinin mezarı yaşadığı yere gömülmesine karşın; savaşta şehit olanların mezarları savaşın bulunduğu yerlerde kalır. XIX. Asırda Anadolu insanı savaşın kara yüzünü yakından hisseder. Hem kendi yaşadığı toprakları savunmak için hem de ülkenin sahip olduğu toprakları elde tutabilmek için sürekli savaşlara katılırlar.
Attilâ İlhan, köy insanının hayatını aksettirmeye Barakmuslu Mezarlığı şiiriyle devam eder. Şiirde, Barakmuslu Köyü Mezarlığı, insanları ve zor şartlardaki hayatıyla gözler önüne serilir.
Eser şehitlik ve ölüm düşüncesi üzerine kurulur. Ölümler acı verir ama bazı ölümler daha da acıdır. Şiirde ön plana çıkan vatan toprağında gömülmemek, mezarın yerinin belli olmaması ölüm acısını artıran unsurlar olarak ele alınır. Şair, Barak Muslu Mezarlığı’nda leitmotiv tekniğinden yararlanarak bu düşüncesini vurgular. Mezarlık ve onun getirdiği ölüm düşüncesini santimantal bir ruh haliyle anlatır. Şiir, Anadolu’da yaşanan sıkıntıları ortaya koymak için yazılmış ideolojik bir şiirdir. Toplumun bilinçlendirilmesi, geçmişe dair yaşanan sıkıntılar gelecek nesillere aktarılır. Şairin epik bir edayla yazılan şiirde mistik düşünceden de yararlanır.
Barakmuslu Mezarlığı şiiri şairin üç döneme ayrılan poetikası/eserleri içinde ilk dönemine aittir. 1941 -54 yılları arasındaki Anadolu gerçeğine temas etmesi, halk şiiri kaynaklarına başvurması ve Anadolu'dan insan manzaralarını sunması bakımından halk şiirine yönelik üslubun ön planda olduğu şiirlerin yer aldığı Sisler Bulvarı(1954) kitabında yer almıştır. Kendi sesiyle okuduğu şiirin hüzün dolu bir atmosferi vardır.
Şair Barakmuslu mezarlığı şiirine ayrıca politik bir anlam yüklediğini belirtmiştir. "eski köy mezarlıklarını gördünüz mü? hele iç anadolu’nun mezarları insanı dehşete düşürür, çocukluğumdan içimde böyle izlenimler kalmış ki, hâlâ yol boyunca uzaktan böyle bir mezarlık görsem ürperirim, ama barakmuslu mezarlığını bunu anlatmak için yazmadım, aslında siyasal bir şiir bu, tam barışsever hareketi sırasında, barış dergisinin ‘kore, nere?’ diye başlık açıp kapatıldığı dönemde, edebiyat dünyası dergisinde yayımlanmıştır. amacı da, örtülü görünse de, aslında pek açıktır. Kore’de savaşmaya gönderilen türk köylüsü adına, barakmuslu mezarlığı’nı dolaşan, bütün hısımlarının çeşitli cephelerde öldüklerini düşünen selâmsız oğlu bekir, “ ben bu köyde doğmuşum, bu köyde ölmek isterim” demektedir, daha ne desin? "
Bu önemli ve hüzünlü şiiri hem okumak hem şairin sesinden dinlemek ise ayrı bir güzellik.
barakmuslu mezarlığı
kuş uçmaz kervan geçmez karanlık tuttu yolları
gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
buğdaysız çavdarsız kara ekmeğe benzersin
yıldızların hani yıldızların çiçeklerin nerdeler
kalbin neden durmuş rüzgârı kesilmiş değirmen gibi
suya indi çakallar suya indi söğüt dallan
barakmuslu mezarlığı kımıldanır için için
barakmuslu mezarlığı’nda seyran seyran ölüler
kuş uçmaz kervan geçmez karanlık tuttu yolları
gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
gece düşer barakmuslu mezarlığı dirilir
barakmuslu mezarlığı’nda seyran seyran ölüler
bir giden bir daha dönmez gitti gider
sen harami yusuf her yaranda bir çiçek açmış
sen hasretli şâkir m apuslarda ölen şâkir
evlâdım kadir nasıldı o seni dağda mı vurdular
ya hüsne gelin yar yoluna serden geçmiş
fâdime’m sıtmalar girdi kanına fâdime’m
barakmuslu mezarlığı cümlenize mekân oldu
barakmuslu mezarlığı’nda koyun koyuna girdiler
bir giden bir daha dönmez gitti gider
barakmuslu mezarlığı cümlenize mekân oldu
iki elim kızıl kanda selâmsız oğlu bekir’im
hem babam hem dedem yâdellerde kurban oldu
herkesin kökü toprakta bir ben köksüz gibiyim
şavkın yok ateşin yok sen nasıl gecesin hey gidi
gözün gönlün kararmış tadın tuzun kalmamış
yıldızların hani yıldızların çiçeklerin nerdeler
ben ne inim ne cinim selâmsız oğlu bekir’im
benim babam benim dedem yâdellerde öldüler
bir giden bir daha dönmez gitti gider
ben ne inim ne cinim ben bir garib âdemim
barakmuslu köyünden selâmsız oğlu bekir
yıkılası hânede sekiz boğaz avcuma bakar
ben kendimi toprak bilirim toprak beni baba bilir
benim köyümde avrat bile toprak gibi sevilir
ben ne inim ne cinim ben bir garib âdemim
nideyim bu mezarda babam yok yalnız anam var
dedem yok bu mezarda fukara ninem yatar
söyleyin dağlar taşlar ben selâmsız oğlu bekir
iki gözüm iki ateş parçası iki taş parçası iki elim yıkılası hânede sekiz boğaz avcuma bakar
neylersin oğlum bekir bak işte ben dedenim
benim mezarım yoktur dardanos şehitlerindenim
kül oldu yirmi-üç baharım kıvırcık bir mart günü
başımı ayrı gömdüler gövdemi ayrı gömdüler
ya gâzi ya şehid diye geldi şehid olduk
iki gözümle gördüm topların ölüm tükürdüğünü
tövbeler olsun göklerin veremli gibi öksürdüğünü
neylersin oğlum bekir şehidlik alın yazısı
benim dedemin de tarabulus’tan geldi künyesi
biraderim İsmail vurulmuş akar kanlan
ah şipka’nın balkanları ah şipka’nın balkanları
ninen köyde uyudu biz gâzâ’da uyuduk
kırıldı kanadımız kaldık çöllerde
ya gâzi ya şehid diye geldik şehid olduk
ben Sakarya’da bir kavak ağacıyım yel eser inilerim
sakarya ığranıp gider ben Sakarya’yı beklerim
selâmsız duran çavuş barakm uslu’dan
ah başıma gelenler yapraklarım gözlerim
ben Sakarya’da bir kavak ağacıyım yel esen inilerim
benim mezarım yoktur ben üçüncü taburdan
bir kahbenin kurşunu geldi gelip ciğerimi deldi
at ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır
ben öldüm selâmsız çavuştan bir garib kavak kaldı
telli kavak telli kavak ne uzarsın boyuna
suya indi çakallar suya indi söğüt dallan
söğüt yaprağı narin gözlerim yanıyor gözlerim
kuç uçmaz kervan geçmez karanlık tuttu yolları
ben ne inim ne cinim siz kimsiniz kimsiniz
derviş gibi nerden gelip böyle nereye gittiniz
barakmuslu mezarlığı kımıldanır için için
benim dedem benim babam yâdellerde öldüler
yüreğimi zehir ettin sen nasıl gecesin hey gidi
kapkara gözü yaşlı mezar taşına benzersin
yıldızların hani yıldızların çiçeklerin nerdeler
ben ne inim ne cinim selâmsız oğlu bekir’im
yâdelde ölmek istemem dedem gibi babam gibi
iki elim kızıl kanda sekiz boğaz avcuma bakar
ağlar mı şipka’nın balkanları ben ağlarım
babam duran çavuş’tan kavak ağacından dilerim
telli kavak amanın telli kavak derdime bir çâre
yüreğimde bir yılan çöreklenmiş yatar
barakmuslu köyündenim selâmsız oğlu bekir’im
ben bu köyde doğmuşun bu köyde ölmek isterim
Yazın dünyamızın kaptanı, en müslüman kemalist gibi sıfatlarla nitelenen şairimize Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun, milli ve yerli üslubu baki kalsın.!
Şairin kendi sesinden Barakmuslu Mezarlığı şiiri