Atlıkarınca

Tuğba İnal

Bir atlıkarınca en fazla nelere sebep olabilir?

Bir anne ve çocuk. Çocuk atlıkarıncada hareket ediyor, annesi ise az ötede telefonla konuşuyor. Çocuk yalnız. Pek eğleniyor gibi de görünmüyor, ama alışmış. Ya da alışmaya zorlanmış.

Kadın telefonu kapatıyor. Acele ile çocuğuna gitmeleri gerektiğini, işinin çıktığını söylüyor. Çocuğun asık suratı daha da asılıyor. Her zamanki gibi yarıda bırakarak gidiyorlar.

Birkaç yıl geçiyor. Yine aynı lunaparka bir sınıf öğrenci geliyor. Öğrenciler ilk olarak atlıkarıncaya binmek istiyor. Biniyorlar da. Arkadaşları olanlar güle oynaya yakın atlara oturuyor. Ama biri tek başına. Aklına yıllar öncesi geliyor. İçi burkuluyor. Yalnızlığını düşünerek dönmeye devam ediyor.

Yıllar sonra kız çocuğu genç kız oluyor. Arkadaşları ile lunaparka gidiyorlar. Arkadaşları, kız atlı karıncaya uzun uzun bakınca ona binmek istediğini sanıyorlar. Kolundan tutup bindiriyorlar. Kız şaşırıyor. İlk defa yanında “arkadaşları” var. İlk defa yalnız değil. O bunları düşünürken arkadaşlarından biri hadi fotoğraf çekinelim deyip telefonu çıkarıp tutuyor. Bir çekiyor, iki çekiyor. Üçüncüyü de çekmek üzereyken yukarıdan bir bildirim geliyor. Genç kız da mesajı ister istemez okuyor. Mesajda kızı istemedikleri ile ilgili sözler var. Tam mutlu olmuşken aldığı bu darbe ile neye uğradığını şaşırıyor. Hiçbir şey söyleyemeden tek arkadaşlarının yanından koşarak ayrılıyor. Kızın gözyaşlarına yağmur damlaları da eşlik ediyor. Birlikte o lunaparktan uzaklaşıyorlar.

Genç kız bir süre boyunca kimse ile konuşmak istemiyor. İç sesi ile yaşarken aklına aniden gelen fikir ile hazırlanıp dışarı çıkıyor.

Akşamın sekizinde lunaparka gelen kız, vakit kaybetmeden atlı karıncaya gidiyor. Bir saat boyunca aralıksız ağlayarak atlıkarıncada dönüyor.

Aynı şeyi istemsizce ayda bir defa yapmaya başlıyor.

 Ta ki o güne kadar.