Silifke yöresine ait bir türküde: "Buyurun arkadaşlar davetim var benim, Herkes kesesinden yesin içsin saltanatım var benim, Aslıyok yaylası'nda 1500 koyunum var benim, hey kekliğim hey..." diyordu. Sanal/Kripto paralarla ilgili yaşamış olduğumuz süreç tam da bu türküde ifade edilen ironinin sanal bir iz düşümü. Sanala yatırım yapıp, Aslı yok Bankası'nın, aslı yok hesabındaki coinlerini saya saya uyuyan vatandaşlarımız bir sabah coinleri gütmesi için tuttukları çobanın ağılın kapısını açık bırakıp, kaçtığını gördüklerinde gerçeğe uyandılar. Ancak hayalleri huzurları ve paraları rüya oldu.
Sanal, ne demek? Sanal, kelime anlamı olarak, zihinde tasarlanan, gerçekte olmayan, gerçekte yeri olmayan, farazi, tahmini gibi anlamlara geliyor. Dünya üzerinde, son yıllarda, sanal para, kripto para ve ilk ortaya çıkan sanal ve kripto paranın ismi ile anılan "coin" tabirleri sıklıkla kullanılmaya başlandı. Sanal para borsaları oluşturuldu. Kurgulanan sanal, dijital dünyada alışverişten tutunda, yatırımlara kadar her şey insanlığın kullanım alanına dahil edildi. Sanal/kripto paraların yani gerçekte olmayan, farazi paraların alım satımı ve bu yolla zengin olma iştihası ya da tamahkarlık, insanların gözünün kararmasına ya da sanal üzerine kurulan hayaller akılların örtülmesine vesile oldu. Yapılan reklamlar, vaad edilen lüks ve konformist hayat, terlemeden emek vermeden zengin olunabileceği hayalleri, birçok insanın ellerindeki gerçek paralarını sanal borsalara yatırmaya teşvik etti. Sanal paradan, gerçek para kazanma hırsı gözleri kör etti.
Kapitalizm ve sekülerizm kıskacına alınan, dünyayı materyalist bir zihinle okuması teşvik edilen halkımızın küçük bir bölümü, İslami bir hassasiyet veya duyarlılıkla Diyanet İşleri Başkanlığı'na sanal kripto paraların cevazını sordu. Din İşleri Yüksek Kurulu 2017 yılındaki yayınlamış olduğu mütalaasında: "kripto paraların üretim şeklinde, sürüm aşamalarında ve muhataplık niteliğinde büyük bir belirsizlik, (ğarar) içermesi, bir aldatma aracı, (tağrir) olarak kullanılması ve belirli bir kesimin haksız ve sebepsiz zenginleşmesine vesile olabileceğini değerlendirerek, güvencesi olmayan, gerçekliği olmayan bu sanal paraların alınıp satılmasını, kullanımını, sarf akdine konu edilmesini caiz görmedi." Ancak Diyanet'in bu kararı sadece dini hassasiyetinden dolayı "fetva hattını" arayıp, fetva soran vatandaşlar tarafından dikkate alındı. %99'unun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede fetva hattına ulaşan müsteftî sayısını, nüfusuna oranladığımız zaman bu sayının, çok çok düşük bir bindeye tekabül ettiğini ifade edebiliriz. Öyle görünüyor ki, 20 Nisan'da fişi çekip, kepenkleri indirip, siteyi kapatarak minimum 2 milyar dolar civarındaki bir parayı dolandıran, Türkiye merkezli sanal para kurucusu, 391.000 kişiyi dolandırdığına göre ya bu kimselerin Diyanet'in fetvasından haberi yoktu ya da fetva ile, din ile, diyanet ile alakaları yoktu. Çünkü toplum nezdinde Diyaneti itibarsızlaştırmaya çalışan bazı odakların, dini, diyaneti ve din görevlilerini sadece caminin dört duvarı arasına hapsetme anlayışında olduklarını ifade edebiliriz ki; Ayasofya imamının "faiz haramdır" paylaşımından bile ne derece rahatsızlık duyduklarını geçtiğimiz aylarda medyadaki yansımalarından ve sosyal medyadaki paylaşımlardan görmüş olduk.
Toplum hayatına karışmayan bir din anlayışını, son yüzyıldır bu toplumda egemen kılmaya çalışıyorlar. Lakin bir kez daha hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum ki; "İslam Dini, sadece ibadetlerden müteşekkil bir din değil, hayatın bütünüyle ilgili hukuki ve ahlaki ilkeler koymuş olan bir dindir. Ticaret, ekonomi, para mübadelesi gibi hususlar hayatın içerisinde, hayatın bir parçası olduğuna göre, hayatın tamamını kapsayan İslam Dini'nin de kapsama alanındadır. İslam hukuku bir konuyu yasaklıyorsa bunda insanların mutlak manada faydasına olan bir durum söz konusudur. Olmayanın, (mâdumun, sanalın) alım satımını İslam yasaklamıştır. Buna binaen Din İşleri Yüksek Kurulumuzda, mâdum hükmünde olan sanal paralarla ilgili kararını yaklaşık 4 yıl önceden vermişti. Bunu görmezden gelen veya itibar etmeyenlerin bugün mağduru oynayıp, devleti bu konuda sorumlu tutmaya çalışmaları beyhude bir çırpınıştan öte bir şey değildir.
İnsanoğlunda ki daha fazlaya sahip olma, yığma hırsı uyarıları ve gerçekleri görmesini engelliyor. Zira günümüz insanı, konformizm hastalığına yakalanmış durumda. Daha fazla zengin olduğu, daha fazla paraya, mala mülke sahip olduğu, daha konforlu bir hayat yaşadığı zaman, daha çok mutlu olacağı varsayımı içerisinde bir hayat algısına sahip durumda. Halbuki paranın veya zenginliğin, hiçbir zaman için mutluluk getirmediği insanlığın ortak bir tecrübesi olarak ifade edilebilir. . "Bir musibet, bin nasihatten hayırlıdır." İnsanların dolandırıcılar tarafından dolandırılmasını engelleyecek olan hem inanç ve düşünce, hem de hukuk ve iktisat anlayışının İslam olduğunu, nasihatlerle anlamak istemeyenlerin umarım bu musibetle anlamışlardır. Diyanet 4 yıl önceden uyarmıştı ama pekte fazla insanın dikkate almadığı bugün gün gibi aşikar. Kaldı ki Peygamber Efendimiz (SAV), 1400 yıl öncesinden şöyle uyarmıştı: "İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikinci bir vadi daha ister. O'nun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz ama Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder." İnsandaki açgözlülük ve kanatsızlığın, insanı günaha iten, felakete sürükleyebilecek olan bir aşırılık olduğu konusunda uyarmıştı. Dünya malına duyulan aşırı hırs, insanın geleceğini tehlikeye sokar. İnsanın tabiatında, doyumsuzluk, elde ettiği ile yetinmeme ve daha çoğunu isteme duygusu hakimdir ki; bu duygu, insan fıtratındaki en büyük zaaflardan bir tanesidir. Yine Peygamber Efendimiz (SAV) Buhari, Rikak Babında, Müslüm, Zekat Babında yer alan Hadis-i Şerifinde: "İnsan ihtiyarlasa bile onun iki duygusu hep genç kalır. Biri çok kazanma hırsı, öteki çok yaşama arzusu." buyurmak suretiyle buna dikkat çekmiştir.
Açgözlülüğün panzehiri kanaatkarlıktır. Kanaatkarlık insanı aldatılmaktan, huzursuzluktan ve kendisine yöneltilebilecek haksızlıklardan korur. Hırs, insanın sağlıklı düşünme melekesini yok ettiğinden dolayı yanlış kararlar aldıran bir duygudur. Bu duygu insanın sağlıklı düşünmesini, diğer insanlarla iletişime girmesini daha önceki yaşanmış farklı tecrübelerden ve tecrübi bilgilerden faydalanmasını da engeller. İşte bugün dolandırılan 391.000 kişinin ve belki de yarın bir gün tekrar kripto/sanal paralar, sanal çiftlikler, sanal şirketler, sanal mutluluklar aracılığıyla dolandırılacak olan insanların anlayamadığı ve kandırıldıkları nokta budur.
Sanal paranın, gerçek paraları piyasadan toplamak ve belirli amaçlar için, belirli odaklar tarafından paranın tekelleşmesini sağlamak adına, bir araç olarak kullanıldığını gözden kaçırmamalıyız. Dünya ölçeğinde "coin" olarak isimlendirilen ve yüz milyarlarca dolar paranın yatırıldığı diğer kripto paraların sevk ve idaresini elinde bulunduran kişi, lobi veya kurumların, yarın bir gün, Türkiye'deki örneğinde olduğu gibi fişi çekip, siteyi kapatıp, toplamış olduğu milyarlarca doları, insanlığın aleyhine kullanmayacağına dair kimin, ne garantisi var? Gerçek hayatı, sanal para ve hayaller etrafında harcamamak gerekiyor. Sanal para uygulamasının arkasından hangi örgütlerin ve lobilerin çıkacağını da belki de çok yakında göreceğiz. Dünyanın ekonomik ekseninin Amerika'dan, Uzak Doğu'ya kaydırılması için, piyasadaki sıcak parayı toplamanın belki de en kestirme yolu budur. Tecrübe edileni tecrübe etmek aptallıktır! Bilmem anlatabildim mi?