Bayramın ikinci gününde olduğu gibi üçüncü gününde de şeytan taşlama vecibemizi yerine getirerek salimen otelimize dönmüştük. Şeytan taşlama güzergahın da meşakkatli yürüyüşümüz sırasında kafilemizden üç hanım hacı kaybolmuş, iki hacı da rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmıştı. Kaybolan hanım hacıların rastladıkları bir diyanet görevlisine durumlarını beyan etmeleri sonucunda kendileri ile irtibata geçilmiş, rahatsızlanan hacılar ise bir günlük tedavi ile sağlıklarına kavuşarak hastaneden taburcu edilmişlerdi.
Kurban bayramı geride kalmış, eskiden olduğu gibi servis araçlarımız Kabe-i Muazzam’a ya hacı taşımaya başlamışlardı. Mümkün olduğunca eşimle birlikte vakit namazlarımızı Kabe-i Muazzam’a da kılmaya gayret ediyor; zamanımızı tavaf ederek, Kuran-ı Kerim okuyarak, dua ve niyazda bulunarak ve Kabe-i Muazzam’a yı seyrederek geçirmeye çalışıyorduk.
Artık Türkiye’ye dönmemize sayılı günler kalmıştı. Otelimizin zemin katında bulunan hediyelik eşya mağazası tıka basa doluyor, yakınlarına hediyelik eşya almak isteyen hacılar alış veriş yapmak için adeta bir birleriyle yarışıyorlardı. Mağazada giyim eşyalarından tutunuz da elektronik eşyalar, hediyelik eşyalar ve farklı cins ve kalite de hurma çeşitleri bulunmaktaydı.
Vakit buldukça eşimle birlikte mağazayı ziyaret ederek almayı düşündüğümüz şeylerin fiyatlarına bakıyor, o eşyaların dışarıda satılanlarla fiyat farkının olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorduk. Mağazadan torunlarımıza birkaç çeşit oyuncak almış, cazip bulduğumuz bazı hediyelik eşyaların da pazarlığını yaparak ayırtmıştık. Ancak mağazada en çok ilgi gören taze hurma çeşitleriydi. Benim gibi diğer hacı arkadaşlarımın birçoğu mağaza sahibine kolilerce hurma sipariş etmişti. Hurma kolileri ambalajlanıp üzerlerine sahiplerinin isimleri yazılarak, alıcısına teslim edileceği güne kadar mağazanın soğutucularında beklemeye bırakılıyordu.
Türkiye’ye dönüş vakti yaklaştıkça eşimi ve beni bir alış-veriş telaşı sarmaya başlamıştı .Kabe-i Muazzam’a ya gidiş ve dönüşlerimizde buraya yakın alış veriş merkezleri ile dükkanları gezerek satılan her nevi eşyayı ve tekstil ürünlerini inceliyor, bunların neredeyse yüzde ellisine yakınının Çin malı olduğunu görerek hayretler içerisinde kalıyorduk.Oysa ülkemiz Dünya tekstil pazarında söz sahibi olan ülkelerden biriydi. Buradaki raflar bana tekstil ürünlerimizin bu ülkeye ihracatında başarılı olmadığımızı adeta haykırıyordu. Tekstilin her çeşidi ile hazır giyim ürünlerinin bir çoğu Çin malı, küçük bir kısmı ise uzak doğu ülkeleri ile bazı İslam ülkelerinin mallarıydı. Marketlerde satılan gıda maddelerinde ise durum baya yüz güldürücüydü. Çünkü market raflarında çoğunlukla “Made in Türkey” etiketli ürünler boy gösteriyordu. Raflarda ülkemin insanının nasırlı elleriyle ürettiği bu güzel ürünleri görmek gurur vericiydi.
Alış verişlerimizi tamamlamış, valizlerimizin yanına birkaç valiz daha ekleyerek Türkiye’ye dönüş zamanımızın netleşmesini beklemeye başlamıştık. Hacı arkadaşlarımla otelimizin lobisinde sohbet ederken selam vererek yanımıza ilişen şirket yetkilisi bize; “Hacılarım Türkiye’ye dönüş tarihi yarın sabah belli olacak. Yarın saat on gibi ilan panosunda bunu duyuracağız. Şimdiden hayırlı olsun!”Diyerek bizi bilgilendirmiş ve o anda içimizde karmaşık duyguların filizlenmesine sebep olmuştu. (devam edecek)
Selam, sevgi ve muhabbetle..