AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (49)

Osman Uzunkaya

                Karşımızda İki tepeyi birleştiren ve üzerinden tren raylarının geçtiği büyük bir viyadük bulunmaktaydı. O anda kulağımı tırmalayan tren düdüğü ile irkilmiş, başımı sağa çevirir çevirmez farklı yönlere doğru şimşek hızıyla ilerleyen trenlerle karşılaşmıştım. Kafile başkanımız gurubumuza elindeki megafondan; “Hacı kardeşlerim burada biraz soluklanalım. İsteyenler hemen sağ tarafımızda bulunan elimle işaret etmekte olduğum demir korkulukların altındaki manzaranın fotoğrafını çeksinler.”Diyerek  demir korkulukların bulunduğu istikamete doğru yürümeye başlamıştı. Burada adeta kıyamet kopmuştu. Gözümün görebildiği dağ taş ne kadar alan varsa üzerine binlerce çadır kurulmuş, siyah dağlar sanki kar yağmış gibi beyaza bürünmüştü. Kalmış oldukları çadırlarından çıkıp  şeytan taşlama mahalline yürümekte olan  ve sayısı yüz binleri bulan hacının oluşturduğu bu manzara görülmeye değerdi. Cep telefonumla bu manzaranın birkaç kare fotoğrafını çektikten sonra  viyadüğe doğru yürümek için toplanmaya başlamıştık.

                 Viyadüğün altındaki yoldan yürüyüşümüze devam etmiş, yolun orta kısmında bulunan yürüme bandını kullanarak az da olsa dinlenme fırsatı bulmuştum. Eşimle birlikte gurubumuzdan kopmadan ve gurup flamamızı takip ederek yürüyüşümüzü sürdürmüştük. Yarım saat sonra çok katlı yollar ile birçok kavşağın bulunduğu alandaki köprüye ulaşmış, köprüyü geçtikten sonra da şeytan taşlama mahalline yönelmiştik.

                Sözlükte küçük taşlar atmak anlamına gelen “remy-i cimar”; “cemerat” diye adlandırılan ve belli yerlere, belli zamanda ve belli sayıda taş atmak anlamına gelen bir terimdi. Yüce Rabbimiz Hz. İbrahim peygambere oğlu İsmail’i kurban etmesini emrettiğinde, şeytan bu emrin yerine getirilmesini önlemek için çalışmıştı. Hz. İbrahim, eşi Hacer validemiz ve oğulları Hz. İsmail şeytanın bu tuzağını fark ederek onu burada taşlamışlardı. İşte “Cemerat” bu olayı sembolize etmekte ve şeytan taşlama,  şeytana karşı direniş gösterme ve onu protesto etme anlamına gelmekteydi.

                Gece saat üç sularıydı. Şeytan taşlama alanındaki uğultudan yanımda bulunan eşimin söylediklerini dahi duymakta zorlanıyordum. Gurup hocamız yüksek bir ses tonu ile gurubumuza hitaben yaptığı konuşmasını; “Hacılarım.Şu gördüğünüz büyük şeytandır.Buraya yedi adet taş atacağız.Taş atarken de –Bismillah, Allahü Ekber, rağmen lişşeytani ve hizbihi- diyeceğiz. Şeytanı taşladıktan sonra sakın ola dağılmayınız. Bizler flamamızla büyük şeytanı temsil eden yapının beş veya altı metre ilerisinde sizi bekliyor olacağız. Tamam mı?” Diyerek sonlandırmıştı.  Ucu bucağı kestirilemeyen bu alanda etrafı havuzlu ve içlerinde beton sütunları olan ve büyük, orta, küçük şeytanı temsil eden üç adet yapı bulunmaktaydı. Eşimle birlikte büyük şeytanı temsil eden sütunu kuşatan havuza yaklaşarak sağ elimize aldığımız yedi adet taşı “Allahü Ekber, rağmen lişşeytani ve hizbihi” duasını tekrarlayarak atmış ve böylece şeytan taşlama işlemini gerçekleştirmiştik. Biraz ileride bulunan gurubumuza katılarak tavanı ışık cümbüşüne dönen platformun altında ve gürültünün kol gezdiği bir ortamda önde şirket görevlileri ve gurup hocalarımız olmak üzere yürüyüşümüze devam etmiştik.

                Şeytan taşlama alanının ikinci katından yürür merdivenlere binerek zemin kata inmiş,orada bulunan kalabalığın oluştuğu curcuna da yerimizi almıştık.Birazdan dönüşe geçecektik.Hava sıcaklığı daha artmış, müzmin susuzluğum katlanılamaz bir hal almıştı.  (devam edecek)

                Selam, sevgi ve dua ile.