Vakfe sona ermişti. Vakfe’den sonra “Hacı” olan adaylar bir birlerine sarılarak hacı olmanın coşkusuyla sevinç gösterisinde bulunuyorlardı. Çiçeği burnundaki hacılar çadırın bir ucundan diğer ucuna kadar sıralanmış, kafile başkanımızın mikrofondan yükselen dua nidaları eşliğinde tebrikleşmeye başlamışlardı. “Hayırlı olsun, Allah kabul etsin.” Haccınız kabul olsun.”Gibi tebrik mesajları havada uçuşuyordu. Biraz önce hüküm süren sessizlik şimdi yerini uğultulu bir ortama bırakmıştı. Bazı hacılar sevinç gözyaşlarını tutamıyor, bazıları ise duygu seli içinde ve ağlamaklı bir sesle bir birlerinin hacılığını kutluyordu. Vakfe çadırı sanki ilahi aşkın potası haline gelmişti. Hacı olmanın heyecanı yürekleri mest etmişti. Diğer hacılar gibi benim de sevincim doruk noktalara ulaşmış, mutluluktan adeta içim içime sığmaz hale gelmişti.
Şimdi yorgun bedenimi dinlendirme, uykusuzluktan kavrulan gözlerime vuslatı tattırma zamanıydı. Ancak yemek vaktinin geldiği anons edilince dinlenme ihtiyacımı ertelemek zorunda kalmıştım. Yemeğimi yer yemez bulunduğum yere uzanarak belli bir süre istirahat etmiş ve gözlerimi özlemle beklediği uykusuna kavuşturmuştum.
Akşam saatleriydi. Hacı arkadaşlarımla yine tatlı bir muhabbete dalmıştık. O sırada gurup hocamız yanımıza gelerek hal ve hatırımızı sormuş, daha sonra da; “Hacılarım! Saat yirmi bir’de Müzdelife’ye hareket edeceğiz. Hazırlıklarımızı tamamlayalım ve abdestli olarak belirttiğim saatte çıkış kapısının önünde buluşalım.” Diyerek bize veda edip yanımızdan ayrılmıştı.
Nihayet hareket zamanı gelmişti. Eşimle buluşmuş, gurubumuzda ki bazı hacı arkadaşlarımla beraber çıkış kapısının bulunduğu yere doğru yürümeye başlamıştık. Kapının önünde muazzam bir kalabalık oluşmuştu. Gurubumuzda bulunan hacıların büyük bir bölümü daha önce buraya gelerek ön taraflarda yerini almış, görünüşe göre de ilk gelen otobüse binme fırsatı yakalamıştı. Ancak insanlar aralarındaki sıraya riayet etmiyor, otobüse bir an önce bine bilmek için itiş-kakış içerisine girerek hoş olmayan davranışlara neden oluyorlardı.
Müzdelife Arafat’a sekiz kilometre uzaklıktaydı. Yollarda aşırı derece de trafik yoğunluğu vardı ve araçlar saatte ancak ortalama on kilometre hızla seyrediyorlardı. Her türlü aracın boy gösterdiği ve yol kenarlarında ise hatırı sayılır bir kalabalığın yürüyerek Müzdelife’ye gitmeye çalıştığı bir ortam söz konusuydu. İçinde bulunduğumuz otobüs sekiz kilometrelik yolu ancak bir saatte kat edebilmiş ve bizi sağ salim Müzdelife’de ikinci vakfeyi yapacağımız yere indirmişti.
Bize tahsis edilen kum ve çakılla dolu alan dağlar düzlenerek oluşturulmuştu. Buraya yanımızda getirdiğimiz özel seccadelerimizi sererek saf düzeni halinde oturmuş, kafilemizde bulunan hacıların tamamlanmasını beklemeye koyulmuştuk. Bir müddet sonra da akşam namazımızı yatsı namazı ile cem-i tehir ederek kılmış ve vakfeye durmuştuk. Daha sonra şeytan taşlamak için nohuttan büyük, fındıktan küçük olmak kaydı şartıyla belli sayıda taş toplamış altı kilometre uzaklıkta bulunan şeytan taşlama mahalline yürüyerek gitmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığının talimatını beklemeye başlamıştık. (devam edecek)
Selam, sevgi ve dua ile..