AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ  (41)

Osman Uzunkaya

                Uyumak ile uyanıklık arasında gidip geldiğim gece nihayet sona ermişti. Yatağımdan kalkıp penceremin perdesini araladığım esnada gök yüzünde muhteşem bir  kızıllık görmüş ve o güzelliğe hayranlıkla bakakalmıştım.Seher vakti girmiş, ilahi sanatkar kızıl rengin tüm ihtişamını gök yüzü denen tuvale yansıtmaya başlamıştı.Odamın penceresinden gök yüzünün muhteşem manzarasını seyre dalmış ve şair Nedim Uçar’ın dizelerini mırıldanmaya başlamıştım: “Tan yıldızı ufka ağar ay salınır güneş doğar/Karanlığı nura boğar ala döner seher vakti/Yaradan’a dayanmazsan beyaz renge boyanmazsan/Şafak ile uyanmazsan çöle döner seher vakti/Geceden sıyrılır sisler zirveye ulaşır hisler/Sema’ya yükselen sesler tele döner seher vakti/Birlik olur siyah beyaz canlı cansız eder niyaz/Mevsiminde kuru ayaz yele döner seher vakti/İnanç dolu yüzler ak pak son duraktır kara toprak/Sürüp gelen yeşil yaprak dala döner seher vakti/Arşı dolduran melekler fecir zamanını bekler/Kalpten istenen dilekler kula döner seher vakti/Ol Kur’an da ‘OKU’ sözü varoluşun gerçek özü/Bin bir renkte çiçek tozu bala döner seher vakti.” Şairin deyimiyle seher vakti bin bir renkteki çiçek tozunun bala döndüğü bir zaman dilimiydi. Bal arının kılı kırk yaran titizliği sonucunda, durmadan dinlenmeden ve aşkla çalışarak ürettiği mübarek bir nesneydi. Seher ise günün en güzel  ve en latif zaman dilimi ve adeta fecrin gülü gibiydi. Tefekküre dalmış, Yüce Rabbime dua ve niyazda bulunarak kendi kendime fecrin gülünden nasıl bal yapabilirim? Diye bir soru yöneltmiştim.

Bugünkü gezi programımıza göre Kabe-i Muazzam’a ya gidecek ve orada sabah namazlarımızı eda edip, hacı adayı arkadaşlarımızla Peygamber Efendimizin evinin önünde saat sıfır beş otuz sularında buluşacaktık. Peygamber Efendimizin evini ziyaret ettikten sonra kafile başkanımızın rehberliğinde, Cin mescidi ile Kabe-i Muazzam’a ya iki kilometre mesafede olan Cennet-ül  Mualla adındaki kabri ziyaret ederek programımızı tamamlayacaktık.

Eşimle birlikte bizi Kabe-i Muazzam’a ya götürecek olan otobüse binmiş ve kısa bir zaman sonra Kabe-i Muazzam’a ya ulaşmıştık.Seher vakti olmasına rağmen müthiş bir kalabalık vardı.Kabe-i Muazzam’a nın önü iğne atsan yere düşmez denilecek kadar bir doluluğa erişmiş, Kabe-i Muazzam’a nın giriş kapısı önünde uzunca bir sıra oluşmuştu.Bir müddet bekledikten sonra Kabe-i Muazzam’a nın kapısından içeriye girmiş, o müstesna mekanın etrafını kuşatan nur çemberi arasında küçücük bir şule olma heyecanıyla çırpınmaya başlamıştık.Namaz kılmak için oluşturulan saflardan birinde kendime bir yer bulmaya çalışırken sabah ezanı okunmaya başlamıştı.Bulduğum yere seccademi sererek  gök yüzüne yayılan o müstesna nidayı dinlemiş; Kabe-i Muazzam’a nın imamına uyup namazımı huşu içinde eda etmiştim.

Namazımızı kıldıktan sonra eşimle beraber hacı adayı arkadaşlarımızla buluşma yeri olarak belirlenen Peygamber Efendimizin doğduğu evin önüne doğru yürümeye başlamıştık.Peygamber Efendimizin doğduğu ev Kabe-i Muazzam’a ya yürüyüş mesafesinde, Bab’üs-Selam kapısı yönünde ve Şib-i Ebu caddesi üzerindeydi.  (devam edecek)

Selam, sevgi ve muhabbetle..