Yapacağımız yedi şafttan ilkini tamamlamıştık. İkinci şafta başlamak için Hacer-ül esved taşının hizasına doğru ilerlediğimiz esnada , gurubumuzun dağıldığını ve birlikte tavaf etmekte olduğumuz hacı adayı arkadaşlarımızın her birinin bir yerlere savrulduğunu fark etmiştim. Eşimle birlikte etrafımızı defalarca süzmüş, ancak bize tanıdık gelebilecek tek bir simaya dahi rastlamamıştık. O an içimi saran tedirginlik, gurubumuzla tavaftan sonra yeşil ışığın altında buluşacağımızı hatırlayınca biraz olsun dağılmıştı.
Hacer-ül esved taşını “Bismillahi Allahuekber” diye selamlayıp sağıma doğru yöneldiğim sırada, ters istikametten üzerimize koşarcasına gelen bir birlerine kenetlenmiş kalabalık bir gurupla karşılaşmış, yaptığımız hamle ile onlara dokunmadan yürüyüşümüzü sürdürmüştük.Tavaf anında hal ve hareketlerimize dikkat etmek, birlikte tavaf ettiğimiz müminleri incitmemek, onlara hoşgörü ve tevazu ile yaklaşmak esastı. Tavaf, tıpkı namaz kılar gibi sessiz ve sakin bir ortamda, huşu içinde yapılması gereken bir ibadetti. Eşim ve ben bu konuda gerekli özeni göstersek de, bazı müminler kendilerini ilahi atmosferin heyecanına kaptırıyor , bu yüzden de beraber tavaf ettiği diğer müminlere rahatsızlık verici hareketlerde bulunduklarını idrak dahi edemiyorlardı.Canhıraş bir şekilde tavaf eden bu müminler, kaş yaparken göz çıkardıklarının farkında değillerdi maalesef. Tavaf ederken genellikle arkalı önlü ve bazen de yan yana yürüdüğüm eşimi sağ tarafıma almıştım. Elimle elini sıkıca kavrayarak kulağına eğilip: “tavafımız bitinceye kadar el ele yürüyelim ve dikkatli olalım” diye fısıldamıştım.
Gök yüzünü kaplayan kızıllık seher vaktini müjdeliyordu.Dilim de dua, içimde eşsiz bir huzur vardı.Yüreğimde bayramlığını yeni giymiş bir çocuğun sevinci, ruhum da adeta henüz uçmayı öğrenen bir kuş yavrusunun heyecanı hüküm sürüyordu. Böyle bir duyguyu ilk kez yaşıyordum. Vakit seher vaktiydi ve ben Kabe-i Muazzama ile yan yanaydım. Bu ne büyük bir lütuftu benim için ve burada bulunma şerefine nail olmuş diğer müminler için. Göz pınarlarımda biriken yaşların kirpiklerime doğru hücum ettiğini hissettim. Ve dilime dolanan heceler birer birer dudaklarıma dökülmüştü : –Seher vuslat, seher huzur ve tat/Seher aşk, seher arşa uzanan kat/Seher ezelden ebede köprüdür/Seheri yaşamak ölümsüzlüktür-. Başımı gök yüzüne kaldırıp bütün iştiyakımla dua etmeye ve niyazda bulunmaya devam ettim. Seher vaktinin nur sağanağı gönül bahçeme yağmış, gönlümde filizlenen seher gülleri can suyuna kavuşmuştu. Ölümü öldürmüştüm.Ruhum artık ölümsüzlüğün sonsuz deryasında yüzen balık misali olabildiğince özgür, olabildiğince mutluydu.
Tavafımızı son defa Hacer-ül esved taşını selamlayarak bitirmiş ve “tavaf namazı” kılmak için eşim hanım hacı adaylarının, ben de erkek hacı adaylarının ibadet ettiği alana doğru yönelmiştik. Namazımı kılıp eşimle buluşmak üzere yeşil ışığın altına gelmiş, ancak onu orada görememiştim. Bu durum canımı sıkmış ve telaşlanmama sebep olmuştu.Biraz bekledikten sonra hanım hacı adaylarının bulunduğu alana gelip onu aramıştım.Olacak ya, Ben eşimi hanım hacı adaylarının bulunduğu alanda ararken o da beni yeşil ışığın altında arıyormuş meğerse.Biz bir met-cezir içindeyken nihayet bizi tanıyan bir şirket görevlisinin sayesinde buluşmuş olduk. (devam edecek)
Selam,sevgi ve muhabbetle..