AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (19)

Osman Uzunkaya

                Otobüsten birer ikişer inmeye başlamıştık.Dışarıya adımımı atar atmaz kendimi uçsuz bucaksız bir çöl deryasının içinde bulmuştum. Her tarafın pembe bulutlarla kaplı olması diğer hacı adayı arkadaşlarım gibi beni de şaşırtmıştı.İçinde bulunduğumuz tesisi aydınlatan ışık huzmeleri, yerden gök yüzüne doğru havalanan kum tanelerini görünür kılıyordu.Kum tanelerinin oluşturduğu toz kümeleri akşamın kızıl karanlığa dönen sihirli atmosferinde bir bir gözden kayboluyordu.Hafiften esen rüzgar, kum fırtınasının oluşmasını engelliyor ve aynı zamanda da bazı ilginç anların yaşanmasına sebeb oluyordu.

                İhtiyaç molası bitmiş, nurlu Mekke’ye doğru yola çıkmanın zamanı gelmişti.Koltuklarımıza yerleşmeye başladığımız sırada hanım hacı adaylarından birinin; “Benim bey ortada yok! Göreniniz bileniniz var mı?” diye haykıran sesi kulağımda yankılanmıştı. Ön koltukta oturan gurup hocamız hanım hacı adayına hitaben; “telaşlanmayın, şimdi bakar buluruz” diyerek, hızlı bir şekilde otobüsten inip gözden kaybolmuştu.Bir kaç dakika sonra gurup hocamız ortalıkta gözükmeyen hacı adayı arkadaşımızla birlikte aramıza dönünce derin bir “oh” çekmiş ve her hangi bir olumsuzluğun yaşanmadığını görüp sevinmiştik. Her halinden sıkıldığı anlaşılan ve bir an önce hareket etmeyi bekleyen kaptanımız otobüse yön vermiş, direksiyon simidini kıvrak elleriyle bir sağa bir sola çevirerek nurlu Mekke’nin yollarına revan olmuştu.

                Nurlu Mekke’ye kavuşmamıza az bir zaman kalmıştı. Ruhum sonsuzluğa akan bir nehir misali coşkuyla çağlıyor, yüreğim aşk deryasıyla hem hal olmanın mutluluğunu keşfetmeye hazırlanıyordu. Duygularım yüreğimdeki mecradan  gönül ırmağıma akıp, dizeler haline dönüşerek o an lal olan dilimde belirivermişti: Dizginledim artık azgın nefsimi/Ölümü öldürdüm bir daha ölmem/Kalbime nakşettim senin sevgini/Yola revan oldum geriye dönmem/Varlığım “hiç”lik de buldu kendini/Derviş-i divaneyim adımı bilmem/Boynuma takındım aşk kemendini/Ebedi mutluluğun peşindeyim ben.Diye mırıldanmıştım.Tüm hacı adayları gibi ben de ebedi mutluluğa gark olmanın özlemini hissediyordum.

                Otobüsümüz envai çeşit ve renkteki ışık cümbüşü ile süslenmiş Mekke caddelerinde seyrederken, eşim ile birlikte etrafı seyretmeye koyulmuştuk.Nurlu Mekke’ye gelirken yol boyunca gördüğümüz dağlar, Mekke’nin şehir merkezin de daha da yoğunlaşmış ve dağların zirvesindeki yalçın kayalıklar adeta bir ejderha görüntüsüne dönüşmüştü.Aşağı yukarı Mekke’nin her  tarafından rahatlıkla görülebilen ve tepesinde Allah ve Muhammed lafzının yazılı olduğu yapıyı bir çok arkadaşım gibi bende Mescid-i Haram’ın minarelerinden biri zannetmiştim. Daha sonra bu yerin bir otele ait olduğunu öğrendiğimde ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştım.

                Nihayet Mekke’de kalacağımız otele ulaşmıştık.Kalacağımız otel sekiz katlı olup, dış cephesi cam giydirme ile kaplanmış yeni ve lüks bir otele benziyordu.Hac kafilesinin her bir gurubuna ayrı ayrı tahsis edilen otobüsler yolcularını indirmek üzere birer birer otelin önünde yerlerini almaya başlamışlardı.Hacı adayları otobüsten bir an önce inebilmek için iniş kapılarının önünde yoğunluğa sebeb olmuşlardı. (devam edecek)

                Selam, sevgi ve muhabbetle..