Zaman ilerlemiş, neredeyse günün büyük bir bölümü geride kalmıştı.Gezi programımızın son durağı olan Kuba Mescidi’ni ziyaret etmek için koltuklarımıza yerleşmiştik. Otobüsümüz hareket eder etmez, gurup hocamız gür sesi ile aşrı şerif okumaya başlamıştı.Bir yandan huşu içinde hocamızı dinlerken, diğer yandan da otobüsümüzün camından, Medine-i Münevvere’nin cadde ve sokaklarını seyre dalmıştım.Çok geçmeden gurup hocamız Kuba mescidine geldiğimizi, ziyareti gurup halinde gerçekleştireceğimizi ve inince dağılmamamız gerektiğini anons ederek peş peşe bazı duyurularda bulunmuştu.
Otobüsten inince yine bildik görüntülerle karşılaşmıştım. İslam tarihinde ilk defa cemaatle namazın kılındığı bu mabedi görme uğruna insanlar bir birleriyle adeta yarış halindeydi.Hemen önümüzde bulunan kalabalık can hıraş bir şekilde mescide doğru ilerlemeyi sürdürürken, bizde onların bir kaç metre gerisinde ve gurup hocamızın rehberliğinde aynı istikamete doğru yürümeye başlamıştık. Arkamızda, önümüzde sağımızda ve solumuzda bulunan değişik giyim ve kuşam tarzını benimsemiş, farklı renge ve lisana sahip yüzlerce insan; bir birlerini rahatsız etmemek için ellerinden geldiğince hoşgörü ile davranmaya çalışıyordu.İçlerinden bazıları istem dışı gelişen, rahatsız edici buldukları ufak tefek hareketleri sebebiyle ellerini göğüslerine koyup, başları ile muhataplarını selamlayarak özürlerini beyan ediyordu.
Kuba mescidine yaklaştıkça, her köşesinde birer adet olmak üzere, toplam dört adet minaresinin bulunduğunu, dikdörtgen şeklinde yapılmış olan binasının üstünün irili ufaklı onlarca kubbe ile kapatıldığını daha net bir biçimde görmeye başlamıştım. Bu mübarek mekanı seyre dalmışken, eşim kulağıma eğilerek mescid için: “tıpkı beyaz bir mücevher kutusuna benziyor değil mi?” diye sormuş, bende ona bu benzetmesinin harikulade olduğunu söylemiştim.Mescidi konumu,mimarisi ve simetrik yapısıyla süslü beyaz bir mücevher kutusu’na benzetmek pek de abartılı sayılmazdı doğrusu.
Peygamber efendimiz Mekke’den Medine-i Münevvere’ye hicret ettiği sırada, Medine-i Münevvere’ye beş kilometre mesafede bulunan ve o zaman bir köy olan Kuba’da, on dört gün kalmıştı.Bu süre zarfında burada eshabıyla bir mescit inşa etmişlerdi. Kuran-ı Kerim’de takva üzere yapıldığı bildirilen ve İslam tarihinde cemaatle namaz kılınan ilk mescid olma özelliği taşıyan bu mescid, Kuba mescidi idi.
Kuba mescidini ziyaret etmek, burada iki veya dört rekat namaz kılmak müstehaptı.Bu mescidin ziyareti ile ilgili olarak Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştu: “Kim evinde güzelce temizlenip, abdest aldıktan sonra namaz kılmak maksadıyla Kuba mescidine giderse umre sevabı alır.” Peygamber efendimiz sağlığında Cumartesi günleri Kuba mescidini ziyaret ederek burada namaz kılar, dua ve niyazda bulunurdu.
Mescidin içinde 1400 metreyi bulan kuşak yazıları hattat Hasan Çelebi tarafından yazılmış, kalem işi süslemeler ise Mustafa Çelebi tarafından yapılmıştı.Ben ve bazı hacı adayı arkadaşlarım bu süslemeleri büyük bir hayranlıkla seyretmiş ve ilginç bulduğumuz bazı yerler ile objelerin fotoğraflarını çekmiştik.Daha sonra da müstehap sayıldığı bildirilen iki rekat namazımızı eda edip, Allah c.c. hamd ve sena’da bulunarak ziyaretimizi sonlandırmış olduk. (devam edecek)
Selam, dua ve muhabbetle.