AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (12)

Osman Uzunkaya

Sabah saat yedi otuz sularıydı. Biraz sonra otelin önünde çalışır vaziyette bekleyen otobüslerimize binecek; Uhud Dağı ve şehitliğini, Kıbleteyn Mescidini, Yedi Mescidler’i ve Kuba Mescidini ziyaret etmek üzere yola çıkacaktık. Her guruba bir otobüs tahsis edilmişti. Grup sorumlusu hocalarımız guruplarındaki hacı adaylarını eksiksiz olarak otobüslerine bindirmek için son kontrollerini yapmış, tüm hacı adayları koltuklarına yerleştikten sonra da otobüsler peş peşe hareket etmeye başlamıştı.

                Heyecanlıydım. Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan elimdeki, “Haccı Anlamak” adlı kitabın yapraklarını şöyle bir karıştırdım. Kitaptaki ziyaret edeceğimiz mekanlarla ilgili metni incelediğim sırada; grup hocamız da bize ziyaret edeceğimiz yerler hakkında bazı bilgileri anlatmaya başlamıştı. Daha sonra da yaptığı dua ve okumuş olduğu aşrı şerif ile yolculuğumuzu renklendirip, zamanımızın güzel geçmesine katkıda bulunmuş oldu.

 Uhud Savaşının yapıldığı Uhud Dağına bir kaç yüz metre kala otobüsümüzden inip, kafile başkanları ve gurup hocalarımızın rehberliğinde Uhud Dağının önündeki meydana doğru yürümeye başladık. Uhud dağının yüz on metre yüksekliğinde ve sekiz kilometre uzunluğunda olduğu, bir dağ silsilesine bağlı olmaksızın tek başına bir yapı oluşturması sebebiyle de adına uhud dağı denildiği bilinmekteydi.

Peygamberimiz çeşitli vesilerle Uhud’dan övgüyle söz etmişti. Bir defasında: “Uhud bizi sever, biz de uhud’u severiz.” (buhari.”Megazi”,27:Müslim, “Hac” 503-504) diye buyurmuştu.Mekke müşrikleriyle yapılan mücadelenin önemli safhalarından olan “Uhud Savaşı” burada gerçekleşmiş ve adını buradan almıştı. Savaş müslümanların lehine devam ederken, okçular tepesindeki okçuların Peygamberimizin: “Savaş bitinceye kadar yerinizden ayrılmayın” emrine uymayarak yerlerini terketmeleri yüzünden aleyhlerine dönmeye başlamış; bu sırada Peygamberimizin mübarek dişi kırılmış ve nurlu yüzünde küçük bir sıyrıktan dolayı kanama oluşmuştu. İçlerinde Peygamberimizin amcası Hz.Hamza, ordunun sancaktarı Mus’ab b. Umeyr, okçuların reisi Abdullah b. Cübeyr, Peygamberimizin kayınbiraderi Abdullah İbn Cahş’nda  olduğu yetmiş güzide sahabe şehit düşmüştü.Peygamberimiz uhud şehitlerini kanlı elbiseleriyle şehit oldukları yere defnetmiş ve ashabıyla saf tutarak, uzun bir süre dua ettikten sonra Medine-i Münevvere’ye dönmüştü.

Bazı hacı adayı arkadaşlarımla beraber uhud dağının yakınlarına doğru ilerlemiş ve o mesafeden dağı seyretmeye başlamıştım. Bir çok hacı adayı arkadaşım ise dağın eteklerine tırmanıp  fotoğraf çekiyorlar ve uhud dağını video’ya kaydetmeye çalışıyorlardı.Ben ve eşim de yavaş yavaş yorgunluk emareleri belirmeye başlamıştı.O yüzden uhud dağına tırmanmayı değil de bir kenarda oturup etrafı seyretmeyi ve azda olsa dinlenmeyi yeğlemiştik.

Peygamberimizin komutasındaki müslümanlar ile Mekke’li müşriklerin büyük mücadelesine sahne olan uhud dağı; kimi ziyaretçilerin yamaçlarında gezinmesi, kimilerinin de tepesinde arzı endam etmesi ile beyaz bir görselliğe bürünmüştü. O güzelim insan figürlerini seyre dalmışken bir an gözlerim okçular tepesine kayıverdi. O tepeye sanki bir şey görecekmiş gibi öylece baktım ve ah okçular diye mırıldanarak hüznümü içime akıttım. (devam edecek)

Selam, sevgi ve muhabbetle..