Ülkemiz gündemini genellikle yılın sonunda en az bir defa olmak üzere yoğun olarak meşgul eden konulardan birisi hiç şüphesiz, asgari ücretin hangi düzeyde olacağıyla ilgili toplantı maratonu sürecinde verilen karşılıklı demeçler, tahminler ve öngörüler enflasyonudur. Günümüzde yaklaşık yedi milyon civarında asgari ücretlinin çalıştığı ülkemizde, işçi ve işverenin sonunda karşılıklı anlaşarak açıklanan asgari ücretin, tartışılması beklenen gelişmedir. Ülkemizde asgari ücretin belirlenmesi süreci başladığında, nasıl olsa özellikle işçilerin lehine beklentileri karşılayan herhangi bir maaş tutarı etrafında konsensüs sağlanamayacağı düşüncesi ağırlıkta olduğu için, genellikle gereken önemin verilmediği görülmektedir. Toplumun çoğunluğunun böyle bir düşünce içine girmesinde, yıllardır yapılan pazarlıklarda talep edilen ile verilmesi kararlaştırılan asgari ücret tutarının, hayal kırıklığı meydana getirmesidir. Ülkemizle ilgili açıkladığı hemen tüm veriler hakkında soru işaretlerinin olduğu ileri sürülen TÜİK tarafından açıklanan kamu kurumlarında çalışanların ve emeklilere yapılacak zamlarda enflasyonun baz alınması, ayrı bir paradoks durumu ortaya koymaktadır. Anlatmaya çalışılan nedenlerden dolayı aileleriyle birlikte yaklaşık yirmi milyon kişiyi direkt veya endirekt olarak bir şekilde etkileyen asgari ücret ve belirlenmesi süreci ile, ekonominin içinde bulunduğu şartlar ve halkın kullandığı temel mal ve hizmetlerin aşırı pahalanması realitesi karşısında ilişkinin güçlü olmadığı açıktır.
Ülkemizde yapılan asgari ücret pazarlıklarının yapılması süreci ve sonunda, yaşanan durum şudur; İşçi ve işveren temsilcileri arasında gerçekleştirilen birkaç toplantıda tarafların yanı sıra iktidar ve muhalefet partileri de, kabul görülmeyeceği bilindiği halde iktisadi gerçeklerden uzak bir şekilde kendi çıkarlarına göre çok yüksek veya çok düşük rakamları (23000 TL. ile 35000 TL. gibi) kamuoyuna açıklamaktadırlar. Halen 17002 TL. olan asgari ücretin %100’ü bile aşacak şekilde 35 bin TL. gibi yüksek ve aynı şekilde yirmi üç bin TL’den düşük olmayacağı net iken, kamuoyuyla paylaşılan buram buram popülizm kokan rakamları anlamak mümkün değildir. Her yıl olduğu gibi asgari ücretin belirlenmesinin yasal süresinin sonuna yaklaşıldığında ise, özellikle işçi kesiminin memnun olmamasına rağmen, yirmi dört bin TL civarında bir rakamda uzlaşıldığı kamuoyuna duyurulacaktır. Bu vakitten sonra asgari ücretle çalışanların genelinin, açıklanan rakamı kabul etmekten başka hem yasal olarak hem de yaşadıkları ekonomik gerçeklerden dolayı yapacakları fazla bir argümanlarının olduğu da söylenemez. Çünkü yasal olgu bir yana asgari ücretle çalışanlar, kendileri için uygun görülen asgari ücretten memnun kalmasalar bile, az veya çok zamandır çalışıp alıştıkları firmalardan ayrılıp işyeri değiştirmeye soğuk bakmaktadırlar. Ayrıca yeni işyerlerinde de maaş ve cari çalışma koşullarının, ayrıldıkları iş yerlerinden fazla bir farkının olmayacağı da bir diğer realitedir.
Vurgulanacak noktalardan biri de, asgari ücretin işçiye mutlak verilmesi gereken bir maaş değil, verilebilecek en düşük tutar olduğudur. Sanki çalışanların maaşının ancak asgari ücret kadar olacağı şeklinde oluşturulan algı, son derece yanlıştır.
Sonuç olarak kamuoyunu uzun süre oyalamasına rağmen, haklı veya haksız açıkladığı hemen her veriyle ilgili üzerine soru işaretlerinin yapıştığı TÜİK’in istatistikleri baz alınarak “dağ fare doğurdu” hesabı açıklanan asgari ücretin bu yılda, işçilerin beklentilerini karşılamayacak ve kamuoyunu tatmin etmeyecek şekilde tamamlanacağı yüksek ihtimaldir.